Rusya'nın Ukrayna'yı İşgal Girişimi

Hazım Koral 1.03.2022 19:39:00
Eskilerin, "Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir" diye bir betimlemesi var. SSCB'nin dağılma aşamasında, daha doğrusu "Glasnost-Perestroyka" hamlesi döneminde (son başkan) Michael Sergeyeviç Gorbaçov Batılı liderlerle görüşmüş ve kendilerinden "bu birlikten ayrılan ve yakın komşularımız olan ülkeler NATO'ya alınmayacak" teminatını almıştı.

Büyük şeytan ABD ve NATO'nun diğer müttefikleri sözünde durmamış ve Bulgaristan, Romanya, Polonya, Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya, Slovenya, Arnavutluk, Hırvatistan, Karadağ ve en son 2020'de Kuzey Makedonya NATO’ya dahil edilerek Rusya kuşatılmış ve yakın markaja alınmış oldu. 30 yıldan beri süren bu kuşatma ve abluka girişimleri Rusya'yı ziyadesiyle rahatsız etmişti. Bu nedenle diyebilir ki, Ukrayna'nın NATO'ya dahil edilme planları bardağı taşıran son damla oldu. 2014 yılında Kırım'ın Rusya tarafından işgal ve ilhak edilmesi bu tepkinin bir sonucuydu ve bir uyarı mahiyetindeydi. Adeta, "ayağınızı denk almaz ve haddinizi bilmezseniz bunun devamı gelir" deniyordu.

Ama ABD ve Batı umursamadı. NATO kapsamında Ukrayna ile ilişkiler verilen söze rağmen devam etti. Ayrıca bölge ile ilgili sorunlar üzerine 2014 yılı "Minsk Protokolü" görüşmelerinde Rusya’ya tekrar söz verilmiş ve bu söz de tutulmamış ihlaller devam etmişti. Öte yandan ABD ve Siyonist Soros'un entrikaları ile "Turuncu Devrimleri"ni de hatırlayalım. Bütün bunlar Rusya'yı kuşatma/ablukaya alma planından başka bir şey değildi...

2018 yılında tekrar masaya oturuldu ve yapılan mutabakata rağmen sözler yine tutulmadı.

Sonuçta olan oldu ve Rusya Ukrayna'ya askerî ekipmanlarıyla havadan ve karadan saldırarak savaşı başlatmış oldu...

Bakınız, Rusya aynı şekilde ABD ve Fransa'yı Gürcistan ve Ermenistan hususunda da uyarmıştı. ABD ve Fransa bu uyarıları da kulakardı ederek şeytanî ilişkilerini bu iki ülke ile sürdürdüler. Bunun sonucu Rusya Gürcistan'a müdahale etti ve iki özerk bölge olan Abhazya ile Osetya'ya el koydu.

O dönem garip bir olay vuku bulmuştu. 2008-2013 yılları arasında Gürcistan Cumhurbaşkanı olan Mihail Saakaşvili iç karışıklıklar nedeni ile ülkesinden kaçıp 2015-2016 yıllarında Ukrayna'nın sahil kenti olan Odessa'da Bölge Valiliği yapmıştı. Hatta bir ara Ukrayna'nın Dışişleri Bakanı olduğu söyleniyor. Tuhaf değil mi? Bunlar ABD ve Siyonist menşeli Soros'un entrikalarından başka bir şey değildir...

Rusya'nın Ermenistan'a olan tavrına gelince; Rusya Ermenistan'a yıllardır sürdürdüğü yardımı keserek Karabağ'ın alınması için Azerbaycan'a göz kırptı, daha doğrusu onay verdi. Bildiğiniz üzere Karabağ'ın işgali yıllarında Ermenilere muharrib güç, mühimmat ve lojistik destek veren Rusya idi. Ermenistan Batı'ya yanaştı, Batı'ya güvendi, ancak Batı'dan gerekli desteği alamayınca tek başına Karabağ'ı elinde tutamadı. Yoksa Rusya'ya rağmen Karabağ'ı almak hayâl gibi bir şeydi. Batı'ya yaklaşmanın bir sonucu olarak böyle bir durum ortaya çıkmıştı.

Yukarıda söz konusu ettiğimiz gibi Rusya'nın SSCB'nin dağılma sürecinden bu yana kendince bir takım gerekçeleri var. Açıkçası Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin baştan beri Karadeniz'in bir NATO gölü olmasını istemiyor. Putin burnunun dibine NATO füzelerinin yerleştirilmesini ve doğal olarak tehdit altında bulunmayı istemiyor. Şunu da diyebiliriz, Rusya kendi teritoryal bölgesinin daratılmasından rahatsızlık duyuyor...

Fakat şu da bir gerçek ki Rusya, hem SSCB yıllarında, hem geçmişteki Çarlık döneminde  emperyal bir yapıya sahipti. Bugün de bu emelinden vazgeçmiş değil. Fırsat buldukça kendi hegemonik alanını genişletmek istemektedir. Kadim tarihten beri bu onun yapısında var. Öte yandan büyük şeytan ABD ise SSCB dağıldıktan sonra Rusya'ya rağmen kendisini dünya jandarması olarak dayatmaya kalkıştı. Elbette ki Rusya ABD'nin bu yaklaşımından ve beraberinde gelen kışkırtıcı/tahrik edici entrikalarından rahatsız oluyordu. Komşularına nüfus edilmesi sonucu alanı daraltılan ve bu nedenle kendisini tehdit altında gören Rusya'nın tansiyonu yükseldi ve sonuç böyle oldu...

Elbette uluslararası mütekabiliyet esasınca ve insan temel hak ve özgürlükleri bağlamında işgalin gerekçesi olamaz. Fakat bu işgale zemin hazırlayan ABD ve Batılı ülkeler olduğu da bir gerçek. ABD ve Batı tarafından yıllardır Ukrayna'nın sırtı sıvazlanıyor. Adete ve kaba tabirle, "arkandayız koçum bize güvenebilirsin" dediler. Bu ilişkiler Ukrayna'nın yeni bağımsızlığına kavuşması ile birlikte başlamıştı. Rusya saldırınca ABD ve AB anında havlu attı. Sadece sözel eleştirilerde bulunuyorlar. Hatırlayalım, Saddam Kuveyt'i işgal ettiğinde alelacele harekete geçen ABD 45 gün boyunca başta Bağdat olmak üzere İrak'ın şehirlerini bombardumana tabi tutmuştu. ABD 45 gün içerisinde 245 bin savunmasız insanı katletmişti...

Konudan konuya geçiyoruz ancak mevzu hep ABD'nin şeytanlıklarıyla ilintili. Bildiğiniz üzere büyük şeytan ABD 1950 yılında bizi NATO'ya alma vaadi ile Kore'ye 5 000 asker göndermemizi talep etmişti. ABD aynı taktikle, aynı vaad ile Ukrayna'nın da Irak'a 5 000 asker göndermesini istemişti. Ukrayna tıpkı Türkiye gibi bu işe bodoslama dalıp Irak'a 5 000 asker gönderdi.

Bu askerler ellerinde silahlarla büyük şeytan ABD'nin Irak'taki katliamlarına ortak olmuştu. Ukrayna'nın bu bağlamda sicili bozuk... 
Öte yandan bir başka anımsadığımız husus ise, Ukrayna askerleri Birleşmiş Milletler UMPROFOR bünyesinde Bosna'da bulunduğu esnada, tıpkı Fransa ve Hollanda birliklerinin takındığı kalleş tavrın bir benzerini sergilemişlerdi. Yoksa Bosna halkının uğramış olduğu soykırıma engel olmak diye bir dertleri yoktu.

Bakınız bir takipçimiz Ukraynalı askerlerin söz konusu ettiğimiz Bosna'daki tutumlarına ilişkin sosyal medyada paylaştığı resimlerle birlikte şu ifadeleri kullanıyor: "Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kesinlikle kabul etmiyoruz. Fakat Ukraynalıların Bosna Savaşı esnasındaki duruşlarını da unutmadık, unutmuyoruz! Temmuz 1995’te, Jepa şehrindeki tarihi cami bombarduman sonucu alevler içindeyken, Ukraynalı askerler gazetecilere poz verip, gülüp şakalaşmalarla eğleniyorlardı." Elbette bütün bunlara rağmen biz bugün Ukrayna'da yaşanan işgale ve insanlık dramına "oh olsun" diyemeyiz. İnancımız buna manidir. Biz merhametli insanlarız. Bombardımanlarda siviller de ölüyor. İnsanlar yollara düşmüş perişan vaziyetteler. Kızılay Yardım Kuruluşu'nun hemen harekete geçip Ukrayna'ya insani yardım ulaştırmaya koyulması bizleri ziyadesiyle memnun etti... Bakalım bu gidiş nereye varacak? Bugünkü konjonktürde dünya barışını teminat altına almak mümkün değil. Eğer D-8 ptojesi hayata geçirilmiş olsaydı uluslararası arenada biz İslâm ümmetinin yaptırım gücü de olmuş olacaktı. O zaman "dünya beşten büyüktür" demenin bir anlamı olacaktı. Çünkü dünyayı iki milyarı aşan nüfus potansiyeli ile "İslâm Birliği" ve bu birliğin bünyesinde olan "İslâm Barış Gücü" dizayn edecekti. Bu birlik dünyaya nizâmat verecekti. 28 Şubat Post-modern Darbesi'ni yapmakla buna engel oldular. Bu nedenle diyebiliriz ki, güvensiz bir dünyada yaşıyoruz.. Fakat buna rağmen "Direniş Cephesi" gösterdiği istikrarlı mukavemetle yoluna devam etmektedir...
 
 

Yazarın Diğer Yazıları