Dünya Kudüs Günü

Hazım Koral 22.05.2020 18:35:35

Mübalağa etmeden ifade etmiş olalım ki, Merhum İmâm Humeynî'nin bu ümmete iki büyük emaneti; İslâm Devrimi ve Dünya Kudüs Günü'dür. İslâm Devrimi, başta büyük şeytan ABD olmak üzere tüm Batılı emperyalist ülkelerin komplo ve ambargolarına rağmen 41 yıldan beri bi iznillâh bütün azametiyle ayakta durmaktadır. İmâm o meşhur vasiyetnamesinde, "Bu devrimi bütün İslâm ümmetine emanet ediyorum, bu devrim İran coğrafyasıyla sınırlı değildir, ona sahip çıkın. Mücadelemiz İslâm için olmalıdır." demişti. Dünya Kudüs Günü'nü ilân ederken de şu sözleri dile getirmişti: "Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Ben uzun yıllar boyunca gâsıp İsrail tehlikesini Müslümanlara

hatırlatıp durdum. Bu işgalci Siyonistler Filistinli bacı ve kardeşlerimize karşı vahşi saldırılarını aralıksız sürdürmektedir... Ben dünya Müslümanlarından ve İslâm devletlerinden bu gasıp ve destekleyicilerinin Filistin toprakları üzerinden ellerini kesmek amacıyla birleşmelerini istiyorum. Keza bütün dünya Müslümanlarına; Filistin halkı için kader belirleyici olabilecek  ve Kadir gecelerinden de sayılan mübarek Ramazan ayının son Cuma gününü “Kudüs Günü” olarak seçip, bu günü Müslüman Filistin halkını destekleme konusunda dünya Müslümanlarının milletler arası dayanışma günü olarak ilan ediyor ve o habis ur oradan sökülüp atılana dek bu günü belli program ve merasimlerle geçirmeye çağırıyorum... Dünya Kudüs Günü bütün Müslüman milletlerin dikkat edip ilgi göstermesi ve canlı tutması gereken bir gündür. Dünya Kudüs Günü aynı zamanda İslâm'ın günüdür. Allah Teâlâ’dan

Müslümanları küfür ehline galip kılmasını dilerim." İmâm Humeynî'nin oldukça kapsamlı ve uzun olan bu vasiyetinden kısa aktarımda bulunmuş olduk. İmâm Humeynî gerek devrim öncesinde ve gerekse devrimden sonra her fırsatta Filistin sorununu gündeme getirmekte idi. İmâm'ın işgalci İsrail'e yönelik en anlamlı ve en çarpıcı sözlerinden biri de,

"Her Müslüman bir kova su dökse İsrail'i sel alır." sözüdür. Müslümanlara mesûliyetlerini hatırlatma babında Rehber Seyyid Ali Hamaneî'n şu sözleri de oldukça manidardır: "Filistin topraklarının işgal altında bulunması demek, her Müslümanın kendi evinin, kendi hanesinin bir parçasının işgal edilmesi demektir... İslâm dünyası Filistin meselesinden gaflet etmemelidir. Ben açıkça ilân ediyorum ki Amerika devleti ve başkanı katledilen her Filistinli gencin, sahipsiz ve parçalanan her bir Filistinli ailenin günahına doğrudan ortak ve pay sahibidirler. Filistin meselesinin şu yoldan başka bir çözüm yolu yoktur; o da Filistin topraklarının tamamında bir Filistin devletinin kurulmasıdır.

Filistin topraklarının her bir karış toprağı, Müslümanların evlerinden bir karış topraktır. Filistin topraklarında Filistinli Müslümanların hakimiyeti dışındaki hakimiyetler, gasıp hakimiyetlerdir. Söz, yüce ve azim İmâm’ın (İmâm Humeynî) buyurduğu şu sözdür: "İsrail, yok olmalıdır… Konu, Yahudi düşmanlığı değildir. Konu, Müslümanların evlerinin, topraklarının gaspedilme meselesidir."

İmâm Humeynî ve Rehber Seyyid Ali Hamaneî'n bu ifadeleri bir taraftan durum değerlendirmesine matuf, diğer taraftan, çözüm önerileri içermektedir. Müslümanlar Elbette sorumluluklarının bilincinde olmalıdır. Filistin meselesinde en önemli husus İslâm ülkelerinin el birlik bu işin üzerine gitmeleridir. İrân İslâm Cumhuriyeti mesullerinin Filistin sorunu için bugüne kadar yapıp ettikleri çaba ve girişimleri biliyoruz. Yani Filistin sorununu sadece söylem olarak dile getirmediler. Merhum İmâm Humeynî devrimin hemen akabinde Kudüs Ordusu'nun kurulması için talimat vermişti. İmâm'ın emri ile derhâl harekete geçildi ve Kudüs Ordusu tesis edildi. O gün, bugündür Kudüs Ordusu alanda direniş sembolü olarak cihad çalışmalarına devam etmektedir. 1982 yılında Güney Lübnan toprakları Siyonist İsrail tarafından işgal edilmişti. Bu durum karşısında Kudüs Ordusu'nun hemen harekete geçip Hizbullah ile koordineli bir şekilde yürüttükleri cihad ve mukavemet sonucu bi iznillâh Siyonistlere zillet ve yenilgiyi tattırmış oldular. Ki işgalci İsrail tarihinde ilk defa işgal etmiş olduğu topraklardan çekiliyor ve büyük bir zillet içerisinde yenilgiyi tatıyordu. Siyonist işgalcilerin 2005 yılında Gazze'den çıkarılması yine bi iznillah Kudüs Ordusu'nun ve yiğit komutan şehid Hacı Serdar Kasım Süleymanî'nin katkılarıyla olmuştu. Yine 2006 yılının Temmuz Savaşı'nda işgalci İsrail'in Lübnan topraklarına yönelik işgal girişiminin geri püskürtülmesi ve Siyonistler'e tekrar hezimet yaşatılması bi iznillâh Kudüs Ordusu'nun katkılarıyla olmuştu. Öte yandan 2008 yılında Siyonistlerin Gazze'yi işgal girişimi ile geri püskürtülmesi bi iznillâh Kudüs Ordusu sayesinde gerçekleşti. Kudüs Ordusu'nun Irak ve Suriye'de hem ABD güçlerine, hem DEAŞ gibi tekfirci gruplara vurduğu darbeler dost düşman herkesin malumu. İşgalci Siyonist liderler ve genel kurmay başkanları açık açık Kudüs Ordusu'nu kast ederek, "Eğer İran'ın milis güçleri Suriye'de olmasaydı, biz bugüne kadar rahat bir şekilde Suriye'yi ele geçirmiş olacaktık." diyerek itirafta bulunmuşlardı. ABD Başkanı Trump, Şehid Kasım Süleymanî'ye yaptıkları suikastın akabinde, "Binlerce ABD askerini öldürmüştü" ifadesini kullanması bir gerçeğin ibraz edilmesiydi...

Biz burada İslâm Devrimi mesullerinin ve Kudüs Ordusu'nun söylem ve eylemde tenakuza düşmeden senkronize (eş güdümlü) ve sabit berkadem bir şekilde nice fedakârlıklarda bulunarak zalim işgalcilere karşı savaştıklarını görüyoruz.

Hakkaniyet ile şu gerçeği de kaydetmiş olalım; bütün müspet ve umut vaadedici gelişmeler Allah'u Teâlâ'nın evrensel yasalarına devlet mekanizması ile hayatiyet kazandırılmış olması ilâhî bir lütfudur. İşte biz ümmet olarak bunun semeresini görüyoruz. Yoksa İran coğrafyasının dışında nice cemaat, yapı ve kurumlarımız ve nice siyasîlerimiz var ki, onların da çabaları takdire şayandır. Biz bu coğrafyada yaşayan Müslümanlar olarak Kudüs sevdalısı nice âlim ve STK yöneticilerinin veya akademisyenlerin çabalarını görüyor ve takdirle karşılıyoruz. Siyasî arenada ise Merhum Erbakan Hocamız'ın demeçleri ve Siyonist İsrail ile onun hamisi olan ABD'ye karşı dik duruşu her türlü takdirin üzerindeydi. Siyonizm'i timsaha benzeten Merhum Erbakan, "İsrail ancak güçten anlar" diyerek olması gerekeni dile getiriyordu. Kendisine ABD hatırlatıldığı da, "Bana ne Amerika'dan" deyip restini çekiyordu. Yine helikopter suikastine kurban giden Muhsin Yazıcıoğlu'nun işgalci İsrail konsolosluğu önündeki konuşması hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır. Öte yandan Mavi Marmara şehid ve gazilerini de minnetle, şükranla ve saygı ile anmadan geçmiş olmayalım.

Sonuç olarak ifade etmek istediğimiz o ki, Filistin meselesi, Kudüs davası bütün İslâm ümmetinin sorunudur. Kudüs ve kutsal Filistin toprakları bizim namus-u ekberimizdir. Merhum Erbakan, "İsrail ancak güçten anlar" derken bu sözünü lâfta bırakmamış D-8'i kurarak bu projenin içerisindeki İslâm Savunma Gücü'nü, İslâm NATO'sunu hayata geçirmek için oluşturduğu algoritma ve yol haritası ile İslâm ülkeleri arasında mekik dokuyarak (bu iş için) çırpınıp durmuştu. Şunu açıkça itiraf etmiş olalım ki, 57 ulus devlete bölünmüş olan İslâm dünyasında Merhum Erbakan Hocamız gibi dirayete ve ferasete sahip siyasîlere ihtiyacımız var. Kutsal Filistin toprakları ve Kudüs bizim namus-u ekberimizdir" derken Müslüman ülkelerin başındaki yöneticilerin de bu düşünceye, bu imâna sahip olmaları gerekir. Filistin davasına bigâne kalmak hem Allah Teâlâ'nın dinine, hem mazlum Filistin halkına, hem İslâm ümmetine ihanettir...

Yazarın Diğer Yazıları