ABD'nin Afganistan Hezimetinin Ardındaki Gerçekler

Hazım Koral 12.09.2021 18:20:52
Bazı gerilla savaşları vardır dış destek almadan hedefe ulaşılmaz. Veya diğer bir ifade ile açıklayacak olursak hedefine ulaşmış gerilla savaşının ardında mutlaka dış destek vardır. Hatta bir takım direniş grupları uzun yıllar savaşım verebiliyorlarsa hedeflerine ulaşmamış olsalar bile bunların da dış mihrak destekçileri vardır. Her savaşçının, her gerillanın silaha ihtiyacı vardır. Bunu bir şekilde tedarik etmek zorundadır. Aksi hâlde kendisini bitirip tasfiye etmesi kaçınılmazdır.

Somut bir örnek verecek olursak. 1982 yılında Siyonist İsrail tarafından Güney Lübnan toprakları Beyrut'a kadar işgal edildiğinde mukavemet grubu olarak Hizbullah'ın ortaya çıktığını görüyoruz. Açık bir şekilde ifade etmiş olalım ki, bu örgütü eğiten, donatan ve bu örgüte silah/mühimmat veren İran İslâm Cumhuriyeti mesulleriydi. Lojistik destek veren ise Suriye idi.

Hizbullah bu destek sayesinde bi iznillah Siyonist işgalcilere tarihinde ilk defa yenilgi tattırmıştı. Burada Hizbullah milislerinin sabrını, mukavemet bilincini ve savaşçı ruha sahip olmalarını baside aldığımız anlamı çıkarılmamalı. Öylesine bir adanmışlıkla savaştılar ki sonunda bütün dünyanın özgürlükçü mustazaf halklarını kendilerine hayran bıraktılar. Eğer savaşacak vurucu/tetiğe basıcı, şehadet aşığı/adanmış feta gençleriniz yoksa istediğiniz kadar silahınız olsun işe yaramaz. Yani burada Allah'ın izniyle iki potansiyel gücün gösterdiği kolektif irade ve dayanışması ile zafer elde edilmiştir. Elbette bu bir vekâlet savaşı değildir. Zira burada güdülen amaç Güney Lübnan topraklarının işgalden kurtarılmasıdır. Fakat Afganistan olayı başından beri güdümlü vekâlet savaşlarıyla dolu. İlk önceleri Sovyet işgaline çanak tutan, onları Afganistan'a girmeye zorlayan sol tandanslı komünüzm ideolojisini benimsemiş gruplar vardı. Bu grup liderleri Sovyet işgali gerçekleşsin diye Moskova'ya gidip Polit Büro'yu ikna için çabaladılar. Sovyetler tabiri caizse bu marjinal davetin gazına geldi.

Aslında Sovyetlerin de öteden beri ideolojik olarak yayılma idealleri vardı. Bu iki durum örtüşünce 24 Aralık 1979 yılında Afganistan Sovyet güçleri tarafından işgal edildi. Polit Büro'nun hesabında çetin ceviz yoktu. Sovyetler Afganistan'da müthiş bir mukavemetle karşılaştılar. ABD Sovyetlerin rakibi ve muadili olduğu için mücahid gruplara bir şekilde silah ve mühimmat veriyordu. ABD gelecek için kendi adına yatırım yapıyordu. 1989 yılında Sovyet güçleri kovulduktan sonra birlik sağlanıp istikrarlı bir hükümet kurulamadı. 1994 yılında Pakistan medreselerinde eğitim gören Afganlı göçmen öğrenciler ABD'nin eğitip donattığı ve Suud rejiminin finans ettiği Taliban tedavüle sokulmuş oldu. Taliban bütün gruplara karşı acımasız bir savaş başlattı ve iki yıl içerisinde hemen hemen bütün Afganistan'ı kontrol altına almış oldu ve hükümeti kurdu. Din adına, şeriat adına kurulan bu hükümet bin küsur yıllık fıkıh kurallarını uygulamaya geçince tam bir baskı rejimi ortaya çıkmış oldu. ABD için bu durum pek önemli değildi zira piyon olarak kullandığı ve petrolünü vantuzladığı Suud rejimi de üç aşağı beş yukarı Taliban'dan pek farkı yoktu. Fakat kendi beslemesi El-Kaide ve bu örgütün lideri Usame bin Ladin CIA tarafından özel yetiştirilmiş olmasına rağmen ABD ile ters düşünce hesaplar karışmış oldu. ABD niyeti bozmuştu! ABD'nin varlığı zaten niyet bozukluğu üzerine kuruluydu. Taliban vasıtasıyla Afganistan'a çökemeyince ve El-Kaide lideri Usame bin Ladin'le ters düşünce Afganistan'ı işgale niyetlendi ancak dünya kamuoyunu nasıl ikna edecekti?

Sonradan kurgu olduğu ortaya çıkacak olan ikiz kuleleri devreye soktu. Üstelik bu kurgu aklın/mantığın kabul etmeyeceği son derece absürt düzmece plândı. Düşünebiliyor musunuz? Afganistan dağlarında bulunan El-Kaide lideri Usame bin Ladin kalkıp böylesine girift ve çetrefil olan saldırıyı organize etmiş olacak.

Bu düzmece yalana çocuklar bile inanmaz ancak ABD dünya ile alay edercesine bu işi Usame bin Ladin'in organize ettiğini iddia ederek El-Kaide yapılanmasını çökertmek ve Usame bin Ladin'i ele geçirmek için Afganistan ve Irak'ı işgal edeceğini ilân etti. Üstelik dönemin ABD başkanı Bush, dünya kamuoyuna seslenerek, "Ya bizimlesiniz veya karşımızdasınız" diyerek dünyanın siyasî liderlerine aba altından sopa göstermeyi ihmal etmedi. Merhum İmâm Humeynî'nin tanımladığı gibi ABD büyük şeytan. Küçük şeytanlara/piyonlarına da sesleniyor, "benimle olun" diye.
Nitekim 11 Eylül saldırısının üzerinden bir ay geçmeden 7 Ekim tarihinde ABD Afganistan'ı işgale koyuldu. ABD uzun süren sürek avından dolayı yine düzmece bir senaryo ile 2 Mayıs 2012 tarihinde Usame bin Ladin'i öldürdüğünü iddia ederek kefene sarılı bir cesedi Umman Denizi'ne salıverdi.

ABD'ye sormak lazım, "madem hedefine ulaştın, defol git Afganistan'dan. Ama olur mu? Büyük şeytanın niyeti başka. Afganistan'a çökmek. Ama olmadı. ABD on yıl daha işgalini sürdürmüş olsada Afganistan'da çok kanlar akıttığı gibi kendisi de darbe üzerine darbe yiyerek adeta ikinci bir Vietnam yaşıyordu. Her ne kadar bu işgal 20 yıl sürmüş olsa da sonunda mağlubiyetini ilân ederek zillet içerisinde Afganistan'dan çekilmek zorunda kaldı. Bu zilleti ona tattıran neydi biliyor musunuz?

Yazımızın başında Hizbullah örneğini vermiştik. Taliban yirmi yıl boyunca işgalci ABD'ye karşı nizami bir ordu ile değil gerilla savaşı ile mukavemet etti. Peki bu süre zarfında Taliban silah ve mühimmatını nereden tedarik ediyordu? Bunu hiç düşündük mü? Taliban beş yıllık iktidarı döneminde çağdışı uygulamalarından dolayı dünya kamuoyuna karşı büyük bir imaj kaybı yaşıyor olsa da ayrıca İran İslâm Cumhuriyeti'ne karşı da sicili bozuktu. Çünkü Mezar-ı Şerif kentinde İran  konsolosluğundaki 11 diplomatı kurşuna dizmiş olması İslâm Cumhuriyeti ile hasım olmasına yetmişti. Ancak ABD'nin Afganistan'ı işgal etmesi bu hasmane durumun üstünün örtülmesine veya ötelenmesine yetmişti. İran İslâm Cumhuriyeti mesulleri pazılın büyük kısmına bakmak durumundaydı. Nitekim öyle yaptılar. "Düşmanımın düşmanı dostumdur" diyerek bir şekilde Kudüs Gücü komutanları Taliban ile irtibata geçti. Ardından Hizbullah örneğinde olduğu gibi silah/mühimmat yardımı ve lojistik destek devreye sokuldu. Filistinli yazar Abdulbari Atwan'ın da ifade ettiği gibi ABD'nin yaşamış olduğu bu hezimetin, bu zilletin ardında bizzat İran var. Atwan'ın  makalesinden alıntı ile yazımızı noktalamış olalım: "Amerika'nın Afganistan'daki yenilgisi sadece direnişin gaddarlığından, Taliban'ın ısrarından, ABD ve NATO'nun sürdürdüğü büyük kayıplardan ve ülkeyi işgallerini büyük ölçüde kötü yönetmelerinden kaynaklanmıyordu. Kilit bir faktör, özellikle son beş yılda bu yenilgiyi planlayan ve hızlandıran İran'ın yarı örtülü müdahalesiydi. Batılı analistler, 1996'da İran sınırına yakın Mezar-ı Şerif kentindeki İran konsolosluğuna (Kabil'i ele geçirip ilk kez iktidara geldikten kısa bir süre sonra) 11 İranlı diplomatı öldürdükleri baskınlarından bu yana İran'ın Taliban'ın uzlaşmaz bir düşmanı olarak kalacağını varsaydılar.

Ama zaman değişti. Kaynaklarımıza göre, ABD'nin Afganistan'daki yenilgisinin kilit mühendislerinden biri İran Devrim Muhafızları'nın Kudüs Gücü'nün merhum komutanı General Kasım Süleymani.

Süleymani, Afganistan'ın Peştun nüfusu (toplam 40 milyonun yaklaşık 18 milyonu) arasındaki geniş desteği göz önüne alındığında, Amerikalıları yenebilecek ve onları ülkeden çıkarabilecek tek gücün Taliban olduğunu düşündü. Ve onlara sürdürülemez hale gelecek sonuçlar ve maddi kayıplar vererek bunu yapabilirlerdi. Mezar-ı Şerif'teki öfkenin şimdilik unutulması gerektiğini ve Taliban ile temas ve işbirliği kanallarının açılması gerektiğini savundu. Yardımcı ve daha sonra halefi olan İsmail Kaani'yi irtibat subayı olarak atadı.

Süleymani'nin Afganistan'daki rolü, ABD'nin onu öldürmeye karar vermesinin bir nedeni olabilir." Abdulbaki Atwan'ın son kullandığı varsayım bizim kanaatimize göre Şehid Kasım Süleymanî ABD ve Siyonist çete nezdinde işlemiş olduğu cürüm (!) ve bizzat organize ettiği etkin eylemler Afganistan sınırlarının da ötesinde Irak, Suriye, Lübnan ve özellikle Filistin'i de kapsamaktadır. Sonuç olarak biz açık bir şekilde sayın Atwan'ın da ifade ettiği gibi ABD'nin Afganistan'daki hezimetinde bi iznillah Kudüs Gücü'nün de büyük bir payı olduğu kanaatindeyiz.
 

 

Yazarın Diğer Yazıları