Neden Dünya Kudüs Günü, Neden İnsan Hakları?

İsmail Bendiderya 13.04.2023 19:08:00
Ramazan’ın son Cuma’sının Dünya Kudüs Günü ilan edilmesi sadece Müslümanları değil, insan haklarına inanan bütün insanlığı ilgilendiriyor.

Önce “Neden Kudüs Günü?” diye soranlar için meseleyi kısaca özetleyelim:

Uluslararası bir örgüt ve yapılanma olan Siyonizm teşkilatı 1897'de İsviçre'nin Basel kentinde düzenlediği bir kongresinde; Filistin topraklarını işgal edip orada Siyonist Yahudi devleti kurma planını resmen açıkladı.

Mevcut tarihi belgeler, bu kongreden sonra Siyonistlerin, Avrupa Yahudilerini Filistin'e göç ettirmeye başladığını göstermektedir. Ama Yahudiler Filistin'e değil; Amerika, Avustralya ve Arjantin gibi ülkelere göç etmeyi tercih ediyordu. 1917'de yayınlanan Balfour deklarasyonundan sonra Yahudilerin Filistin'e göçmeye ve orada yerleşmeye yönlendirilmeleri yolundaki proje daha fazla önem kazandı. Bu planın devamında 1922'de yayınlanan Versay deklarasyonunda işgal altındaki Filistin topraklarının idaresi İngiltere’ye bırakılarak Filistin, İngiliz mandasına geçiyor ve hemen ardından, kurulan kukla hükümetten; Balfour deklarasyonunu derhal hayata geçirilmesi isteniyordu. Bunun ardından Yahudiler hızla Filistin'e göç ettirildi ve göç hızlandırıldı. Filistin'in İngiliz Birleşik Krallığı'nın işgal ve mandası altında bulunduğu 1919'dan 1948'e kadar ki süreçte İngilizler dünyanın dört bir tarafındaki– özellikle Avrupa'daki Yahudilerin Filistin'e göçüp burada kendilerine bedava verilen topraklara yerleşmeleri için bütün kolaylıkları sağladı. Bununla da yetinmeyerek, Filistin'e yerleştirdiği Siyonist Yahudi göçmenleri silahlandırıp eğitti… 30 yıllık İngiliz işgali boyunca bütün savunma imkânları tükenen Filistinlilerin çoğu, evini barkını terk edip canını kurtarmak için kaçmak zorunda kalacaktı... Bu perişanlığın  geçici olduğunu, birilerinin bunca zulme dur diyeceğini ve yakında evlerine barklarına döneceklerini zanneden Filistinliler yanıldıklarını çok geç anladılar... Şimdi Filistinlilerin evlerinden barklarından edilişlerinin  üzerinden 70 yılı aşkın bir zaman geçiyor ve onlar hâlâ evlerine barklarına dönemiyorlar... 1948 yılında yaşanan buhranlar ve kaos ortamı nedeniyle, o gün kaç Filistinlinin evini barkını terk etmeye zorlandığı tam olarak bilinmiyor ve böyle bir istatistik maalesef yok (BM kaynakları bunu 700 000 civarında tahmin etmiş)

O halde Ramazan’ın son Cuma’sının Dünya Kudüs Günü ilan edilmesi sadece Müslümanları değil, insan haklarına inanan bütün insanlığı ilgilendiriyor.


 “İsrail neden bu bölgeye yerleştirildi?” sorusunun cevabında bütün insanlık ve insan hakları vardır çünkü… Konuyu biraz açalım:

1939’da başlayıp 1945’e kadar süren 2. Dünya Savaşı’nın insanlığa indirdiği en ağır darbe; ABD’nin Hiroşima’yla Nagazaki’ye attığı atom bombalarıydı. O bombalar on binlerce masum insanın hayatına son vermekle kalmadı, koskoca Japonya’da asırlar sürecek bir hastalıklı ve özürlü nesil faciasına da yol açtı. Ama o savaşın bundan daha büyük etkisi, Ortadoğu denilen Batı Asya’da bu bölgeye ait olmayan, dokusu da, yapısı da farklı tamamen yabancı “İsrail” adlı bir unsurun “jandarma” olarak yerleştirilmesiydi. Filistin ve daha birçok Müslüman ülkenin topraklarını çalarak ve işgal ederek kurulan İsrail’in bölgede yarattığı yıkım ve hasar da hâlâ olanca ağırlığıyla devam etmektedir.

Bölgenin ve İslam ülkelerinin en büyük düşmanı olan Siyonist İsrail üzerine çok ciddi inceleme ve araştırmaların yapılması artık ciddi bir zarurettir. Ülkemizin de Güney bölgesini içine alan BOP adlı işgal ve ilhak ihanetinin uygulayıcısı İsrail’dir ve hiçbir uluslararası kanuna ve BM kararlarına uymayan bu kanunsuz yapı; Türk topraklarında gözü olduğunu gizlemek bir yana dursun; bu kepazeliği bayrağına işleyecek kadar da azmış ve gözünü karartmıştır.
*                             
Filistin işgal mağduru bir diyardır. Bir asırdır süregelen bir işgal... İşgal ve işgalcilere karşı kahramanca direnen ve bu direnişi ile tarihe geçen bir belde... Vatanından edilmiş,çilekeş ve perişan, ama dirençli bir belde… Aradan geçen uzun yıllara rağmen köklü bir çınarı andıran Filistinliler kimliklerini ısrarla korumuş... Siyasi ve kültürel sorunlar ve çok yönlü propagandalara rağmen nesiller arasındaki kırılmalar bile bu Filistinliğin milli düşüncesini zerrece azaltmamış, vatan ve millet duygularını zerrece köreltmemiş bilakis mevcut karinelerden de anlaşılacağı üzere Filistinli olma kıvanç ve kimliğini onlarda daha bir bileyip güçlendirmiştir. Bu duruşları, onları diğer milletlerin baş tacı yapmış bu sahada bütün milletlere örnek olmalarına neden olmuştur.
 *    
Filistin halkı, bu beldenin işgal amacının, aslında onların canına musallat olup Yüce İslam'ın kutsal öğretilerini yerle bir etmekten ibaret olduğunun farkındadır. İşte bu nedenledir ki, İslam dünyasının kutsal birliğinin gerçekleşmesi amacıyla Filistin'in kurtuluşu ve aziz Kudüs'ün özgürlüğü ülküsünü canla başla savunmaktadır.
*   
Global emperyalizm,  ve uluslararası Siyonizm; İslam dünyasını bölüp parçalamak için Filistin'i işgal etmiştir. O halde bu mesele sadece Filistin’in değil, bütün Müslüman ülkelerin meselesidir.
*
Filistin konusuna eğilmemizin yegâne nedeni milli kaygılarımız ve İslami sorumluluğumuzdur, değer ve maneviyat anlayışımızdır. Bu sorumluluk, mazlumdan yana ve zalime karşı olmasını, İşgalci saldırgana karşı mücadele etmesini, insanların, bilhassa muvahhitlerin Filistin'in haklarını savunmalarını gerektiriyor. Zira nebevi hadis–i şerifte, “Müslümanların sorunlarıyla ilgilenmeden gününü geçiren kimsenin Müslüman olmadığı” buyrulmaktadır.
*
İslam ülkelerinin kalbine yerleştirilen bu kanser tümörü sadece Arapları ezip sindirmek için değildir; bilakis, bu fesat tümörü bütün Ortadoğu için tehlike ve zarardır. Planları; Siyonizm’i İslam dünyasına musallat edip egemen kılmak ve İslam ülkelerinin bütün yer altı ve yer üstü zenginliklerini daha fazla sömürebilmektir. Sömürü düzeninin propagandacıları sıkı sıkıya çalışıyorlar. Bütün İslam ülkelerinde, dört bir yanda, gençlerimizi bizden koparmak için zehirli propagandalar yapmaktalar. Onları Yahudi veya Hristiyan yapıyor değiller; ama asıl amaçları onları ahlaksızlaştırmak, dinsizleştirmektir ve sömürü odakları içinde ana hedef budur zaten. Zira sömürü odakları ve global Siyonizm’in egemenliğinin; ancak milletleri her açıdan ele geçirmekle mümkün olabileceğini biliyorlar. Buna engel olacak tek unsur dini inanç, milli değerler, vatan sevgisi, özellikle fikir ve İslam inancı olduğundan, onların bütün programlarının başında “İslam düşmanlığı” ve “Müslümanları İslam'dan ve milli değerlerinden uzaklaştırmak” gelir.
*
Müslümanlar şunu bilmelidir ki, İslam İnkılabından ve İslam dininin fevkalade olan gücünün fark edilmesinden sonra; Amerika'nın kurduğu bütün oyunlar, planlar, kumpaslar, Sünni ve Şii kardeşleri birbirine düşürme girişimleri, akla hayale gelmeyecek cinayetler ve katliamlar... Bütün bu girişimlerin amacı sırf İslam'ı, silmek ve bu büyük ilahi hareketi zaafa uğratmaktır. Müslümanlar, Amerika'nın bu oyunlarını, İsrail'in habis elleri ile oynadığını bilmelidirler
*
Bugün Siyonizmin bütün Yahudileri temsil etmediği de bilinmelidir. Dahası; bu, Siyonizm’in sadece Müslümanlara değil, Yahudilere de kurguladığı bir oyun ve kumpas olup İslam dini ile Yahudi dininin ve bu iki dinin mensuplarının; sürekli birbiriyle savaş halinde olduğu izlenimini vermekte, her iki tarafa da bunu telkin etmekte, buna inanmalarını istemektedir. Yahudilerin de Müslümanların da bir şekilde, Siyonizm’in oyununa geldiği, Siyonizm’in her ikisine de saldırdığını, her ikisini de işgal ve tecavüze maruz bıraktığı bir gerçek… Ne var ki, Siyonizm’in planlayıcıları, Yahudilikle Siyonizm konusunu öylesine iç içe sokup karmıştır ki; bugün dünyada, bu ikisini birbirinden ayrı mütalaa etmeye kimsenin cesaret bile edemeyeceği bir algı oluşmuştur.
*
Bu problemin tek sorumlusu olarak emperyalizm ve Siyonizmi görmek de yanlıştır. Bugün Müslümanlar arasında bunca ayrılık ve ihtilaflar olmasa, İsrail'in bir avuç nüfusu ile bunca Müslüman’a karşı böylesine küstahlaşıp diklenmesi ve Müslümanların haysiyetini ayaklar altına alması mümkün olur muydu? Müslüman ülkeler ve devletlerarasında bu ayrılık ve tefrikalar olmasa Amerika bütün ülkelere böylesine egemen ve musallat olup onların kaynaklarını bu şekilde yağmalayabilir miydi?”
1960’lı yılların sonlarına doğru, yani 6 gün savaşlarıyla birlikte İslam uleması tarafından verilen fetvaları hatırlayalım…

Kimse meseleyi falan taifeye, filan ülkeye mal etmeye kalkmasın. Kudüs Günü, İslami bir gündür, İslami bir genel seferberliktir; bütün Müslümanları ve Müslümanların müttefiklerini doğrudan doğruya ilgilendirmesi gerekir.

Neden mi?

Çünkü dünyayı sömüren ve asla doymayan talancı güçler ve uluslararası Siyonizm’le, Mustaz’aflar ve “ezilenler” arasında bitmeyen bir savaş vardır ve bu hareketin ekseni Filistin ve Kudüs’tür. Bu karşılaşmanın ideolojik nirengi noktası ise İslam öğretisi ve insan haklarıdır. Zira Siyonizm, kendisine karşı çıkan dini ve gayri dini bütün öğretileri bugün etkisiz hale getirmiş, ama gerçek İslam'la baş edememiştir.  

Unutmayalım ki Siyonist İsrail rejiminin inanılmaz boyutlarda katliamlar ve zulümlerle Filistin'i işgal edip bu halkın toprakları üzerinde kurulduğu ve varlığını resmen ilan ettiği 1948'de 750.000 Filistinli evinden barkından oldu ve avare bir yaşama mahkûm edildi. Bu, İslam’ın olduğu kadar aynı zamanda insan haklarının konusu değil de nedir?

1948 yılından itibaren dünya siyasi literatürüne “Evinden barkından edilen Filistinliler”  şeklinde yepyeni bir kavramın eklendiğinden kaçımızın haberi var sahi?

BM, açılımı “Yakın Doğudaki Filistinli Mültecilere Yardım Ve Bayındırlık Ajansı” olan UNRWA adlı bir teşkilat kurdu ve İşgalci İsrail tarafından evleri barkları ve vatanları elinden alındığı için avare ve çaresiz kalmış Filistinlilerin sorunlarını bu teşkilata havale etti.

Vatanından zorla sürülen bu Filistinliler;  Lübnan, Ürdün, Suriye ve Mısır başta olmak üzere Arap ülkelerine dağıldılar.

1967'de Ürdün Nehri’nin Batı Yakası ve Gazze'nin İsrail tarafından işgale uğramasıyla birlikte Vatanından zorla sürülen Filistinlilerin sorunu iyice karmaşık bir hale geldi.

Bugün vatanından zorla çıkarılan Filistinlilerin sayısı 5 milyonu aşıyor.
*                              
BM tarafından yayınlanan bildirgelerde, özellikle 242 no.lu BM bildirisinde, Vatanından zorla sürülen Filistinlilerin kendi vatanlarına dönme hakları olduğu kabul edilmiştir.Ama İsrail, aradan bunca yıl geçmesine rağmen, bütün bunları görmezden gelmekte ve BM kararlarına aldırmamaktadır.

Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi Devleti'nin kurulmuş olması, İsrail'in Yahudi bir devlet olarak tanınması ve kendisini Yahudi şeriatı ile yönetme ısrarı; Vatanından zorla çıkarılan Filistinlilerin sorununu İsrail'in yok farz ettiğini, onlara hiçbir hak tanımadığını göstermektedir.Bu yeni gruptakiler,  1948 işgali sırasında evini barkını terk etmeyen ve bugün İsrail vatandaşı sayılan Filistinlilerdir.     

Bu Filistinlilerin sayısı bugün 1.200.000’dir.

Bir kelaynak kuşunun okyanusa dökülen petroldeki çabalayışını büyük paralar harcayarak cihana duyuran “hayvansever” dünya toplumu Siyonistlerin bu kanun tanımazlığına bir an önce dur demek zorunda değil midir?

*
Bugün birileri, Filistin meselesini sadece belli bir bölgenin meselesi olarak göstermeye çalışıyor; sırf Filistin'e ait veya sırf Ortadoğu'nun meselesiymişçesine algılanmasını istiyor. Hâlbuki gerçekte Filistin meselesinin boyutları belli bir bölgeyi aşan çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Bu meselenin çağdaş müsebbipleri olan Amerika’yla İsrail İslam'a düşmandırlar, ama bir o kadar da bölgenin yer altı ve yerüstü kaynaklarına ve jeopolitiğine de göz dikmiş durumdadırlar.

 *
Bugün Müslümanların kendilerine sormaları gereken en temel soru, bunca İslam ülkesi, bunca imkan ve nüfusa rağmen “Siyonist İsrail Bunca Yıl Varlığını Nasıl Koruyabildi?” sorusudur.

Bu soruya verilecek cevap, bölgede ve dünyadaki birçok dengenin de sırrını ifşa edecek ve emperyalizmin bütün planlarındaki neden ve yöntemlerin açığa çıkmasına yarayacaktır. Terörist bir rejim olan İsrail'den söz ediyoruz... Bu rejimin inanılmaz cinayet, katliam ve tecavüzlere maruz kalan Filistin milletinin hak arayışından bahsediyoruz... Hakkını arayan bu milletin bütün hayatını karartan tecavüz ve zulümleri anlatmaya çalışıyoruz. Terör, katliam, cinayet, işgal vb. zorbalık ve kötülüklerden başka şey bilmeyen bir rejim... Bu Siyonist rejimden bahsedildiğinde herkesin zihni ister istemez onun işlediği zulüm ve cinayetleri hatırlamaktadır.

*
 ABD, İngiltere ve hempaları, İsrail’in yenilmezlik efsanesinin yerle bir olmasını engelleyemedi, bu durum bugün bölgedeki dengeleri tamamen değiştirmiştir. Lübnan'da Hizbullah’la savaştıkları ağır yenilginin adı “33 gün savaşlarıyla” tarihe geçmiş; bundan sadece 2 yıl sonra 2008'deki “22 Gün savaşları” nda da Gazze'yi savunan Hamas karşısında çok ağır bir yenilgiye uğramışlardır.

İşte bu iki ağır yenilgiyi perdeleyip oradan gelen kinini kusabilmek için, Gazze'ye insani yardım taşıyan STK filosuna askeri saldırıda bulunarak siyasi olayları askeri ve güvenlik platformuna evirdiler. Aralarında 11 Türk mazlumun da bulunduğu 12 kişiyi şehit eden katil Siyonist İsrail rejimi; böylece oyunun kurallarını kendi lehine çevirdiğini düşünüp tek yönlü politikalarını sürdürebileceğini zannetmiş; ama bunda ne kadar yanıldığını anlaması uzun sürmemiştir.

Bugün İsrail gibi asla normal olmayan ve “hukuki norm” ları asla tanımayan bir rejimle ilişkinin “normalleşme”  kelimesiyle medyalaştırılmasının arkasındaki tek neden, İsrail ve hempalarının “tedirginliği” dir.
 
Dahası, İsrail’ in mağdur ettiği tek ülke Filistin veya tek millet Araplar değildir.

Bugün İsrail’den bahsedildiğinde artık Yemen, Suriye, Ukrayna, Kıbrıs,Libya, Mısır, İran, Irak Azerbaycan, Türkiye… ve daha birçok ülkeden de “mağdur” olarak bahsetmek durumundayız. Zira israil bu ülkelerin hepsine zarar vermiş, oyun oynamış, aleyhlerine entrikalar çevirmekten bir an bile geri durmamıştır.

Nedenini bilmeyenler bu rejimin bayrağına ve “Arz-ı Mev’ud” denilen Siyon ülküsüne ve de koca Osmanlı İmparatorluğunun nasıl yıkıldığına bir göz atabilirler.

Buyurun, düşünün ve araştırın bakalım, ne çıkacak.

Yazarın Diğer Yazıları