Diyen Kâfir Müselmana Sanır Kendi Müselmandır!

Cahit Kılıç 23.01.2020 20:42:09
Yakın tarihte, yani bundan sadece birkaç yıl önce…
Bir zat-ı cahûf, Osmanlı Sadrazamı edasıyla kurulduğu masasının önüne beni oturtmuş, yalan yanlış bir sürü argümanlarla adeta beni azarlıyordu…
Enaniyet denilen marazla hitabet sanatının kesiştiği noktada, mitralyöz misali takır takır saydırırken; arada hiç olmazsa bir “evet” veya “hayır” deme şansı da vermiyordu. Aslında mutadı böyleydi. Yani, yeni bir şey değildi…
Leysan misali yağan söz yağmuru arasında bir ara ağzından “Benim anayasam Kur’an’dır” sözü çıktı. Dayanamadım  “Ne demek? Hepimizin anayasası Kur’an’dır” dedim.
Ben dedim ama o duydu mu bilmiyorum. Çünkü dehan-ı kebirinden köpük saçılmaya devam ediyordu…
Ertesi gün ipimi çekmişti zaten…
***
Oysa…
Aynı yıl içinde ramazan ayının birinci günü, rahatsız etmeyeyim mülahazasıyla biraz da utanarak odasına girdiğimde gördüğüm manzara başkaydı…
Anayasası Kur’an olan zatın masasının karşısında oturan kelli felli bir adam piposunu tüttürüyorken; kendisinin sigarasının dumanı da havada kavisler çiziyordu…
Hatta o gün, çay ocağının açık kapısının önünden geçerken, kurum içinde ikinci kişi diye bakılan sıkma başlı hatunun da çayını yudumladığına şahit olmuştum…
“Neme lâzım. Her koyun kendi bacağından asılır” demiş ve kendi işime bakmıştım…
***
O yıllar, hak ve adalet uğruna canımı ortaya koyduğum yıllardı.
Bireysel tanışıklıklar dışında ilk defa bu camianın içindeydim. Ne ben onları iyi tanıyordum, ne de onlar beni.
Bu denli inançlı insanların haksızlığa karşı dilsiz şeytan olamayacaklarını sanıyordum.
Bende-i hakir, neredeyse hemen her gün aldığım ölüm tehditlerine rağmen ağır yazılar yazmaya, TV ekranından despotik düzene ve o düzenin liderliğini yapan tirana ağır ithamlarda bulunmaya devam ediyordum…
***
Burada bir haşiye açalım.
Kelle koltukta zulme karşı çıktığım bu dönemden sonra, bağışıklık kazanmış olmalıyım ki; Suriye olaylarında yazılarımın hedefine oturttuğum tekfirci sapık katillerin, hemen her yazıdan sonra mail atarak “kafanı keseceğiz” içerikli ölüm tehditlerine de aldırmamıştım.
***
Zaman geçtikçe, ben camiayı onlar da beni tanımaya (sanıyorum) başladılar…
Geç de olsa, riyayı görmüş, müraiyi tanımıştım…
Kibir denilen illet, bu camianın da hücrelerine kadar işlemişti.
Zaman zaman kaçınılmaz olarak hüsran yaşasalar da, el atına binip caka satmaktan geri durmuyorlardı…
“Geliniz despota karşı çıkalım, mazlumlara destek verelim” dediğimde:
“Efendim, önümüzde dernek seçimleri var. Hele onu bir atlatalım”
Ya da:
“Böyle şeylerin siyasi ve sosyolojik sonuçları olur. Onları düşünmek zorundayız!” gibi genel geçer sözlerle atlatılmış ve yalnız bırakılmıştım…
***
Bugün dönüp geriye baktığımızda:
Hayır, pişman değilim.
Birileri “aferin” desin diye değil, vicdanımın sesiyle ve “vicdanî başkaldırıyla” bu yola baş koymuştum…
Şimdilerde birçok şeyden el etek çekmiş olsam da, netice itibariyle o günlerde sesimi yüz binlerce insana ulaştırdım.
On binlerce mazlum gönüllerde yer edindim.
Belki de hiç lâyık olmadığım kadar çok sevgi ve saygıya mazhar oldum.
Elbette ki, başta despot ve yakınlarının, çıkar uğruna onların etrafında fır dönenlerin düşmanlığını da kazanmıştım. Bunu hiç önemsemedim. Bugün de önemsemiyorum.
***
Harislik diye bir marazım yoktur çok şükür. Üç on paralık emekli maaşımla yaşamaya çalışan bir adamım…
Hayatım boyunca bir bürokratın, bir etkili veya etkisiz siyasetçinin kapısını çalmadım, önlerinde ceket iliklemedim. Kendi adıma veya efrad-ı ailem adına hiç kimseden bir lütuf istemedim.
Hırsızların, yalancıların, talancıların, dolandırıcıların, namus ve haysiyet cellatlarının, bölücü eşkıyaların, din ve iman simsarlarının, para ve pula esir olmuş kimi tamahkârların, Türk milletinin başına çorap örenlerin, ne yanlarında oldum, ne de onlara gerdan kırıp temenna çakmadım...
Bugüne kadar rükû ve secdeden gayrı, hiç kimsenin önünde baş eğmedim…
Yüce Rabb’im, ahir ömrümde de beni namerde muhtaç etmesin.
***
Başlığı, Azerbaycanlı büyük şâir, merhum Mirze Elekber Sabir’den ödünç aldım. O dörtlüğü aşağıya alıyorum:

Deme: “Tiğ-i reşadet hayrasâzî çeşm-i imkândır!”                                   
De kim: Tekfir içün tiğ-i zebân her yerde bürrândır!
Diyen kâfir Müselmana sanır kendi Müselmandır;
Bugün hakk söyleyen her kim olursa küfre şâyândır!