Sistem

Han Ayvaz Adıgüzel 3.08.2022 07:07:32
Sistem, kaygı ve korkulara getirilen bir cevaptır, bunun yanında nimet ve külfet paylaşımıyla da ilgilidir. Kaderimize musallat olan ne varsa, onun sistemle yakından veya uzaktan bir ilişkisi vardır. Sistemi tanımamak veya “sistem insanlığın esaretidir” gibi teoriler tutarsızlıktır.

“Sistem nedir” başlığı altında anlatımını yapacağımız konudan önce, kâinata hâkim bir “kozmik sistemin” varlığını kabul ediyor ve bunu “tekvin ve teşrî” diye anlıyoruz. Tekvin; Tanrı’nın yaratışı ve meydana çıkarışıdır, kapsayıcılığı ve kudretidir. Teşrî ise yaratılmış olan fıtrî kanunların keşfi ve uygulanışıdır. Tekvin, bütün kuşatıcılığı ile Allah’a aittir. Teşrî, Allah’ın kullara emridir ve onun içinde uyulması gereken yasalar vardır. Anlıyoruz ki evrende sistemsizlik yoktur. Evren; ister sosyal hayat olsun, ister biyolojik, ister fizikî, siyasî, iktisadî vb. ille de bir sistem içredir. Bu bölümün kahir konusu siyasî sistemle ilgilidir. Eğer insanlık, sistemini hak üzere kuramazsa bâtıla yakalanıp hak isteme garâbetine uğrar.
Toplum ve siyasî bilinçlenme tarihin her devrinde kesintisiz olarak sürmüştür. Siyasî bilinçlenmede yaratıcı düşünce katmanları, bir siyasî tarih birikimi oluşturmuştur. Bundan doğan bilinç sömürücüleri kendi içinde yok edecek bilinçtir. Geliştirilen bilinç bir göreve dönüşür, tarihi yönlendirir ve hızlandırır. Çekilmek istenen dikkat şuradadır: Bilinçler üzerinde kontrol gücüne kimler sahiptir? İşte sistem bununla ilgilidir. Siyasî tarih birikiminin adı “adalet”tir. İnsan içerikli bir eylemin gelip dayandığı son noktadır bu. Sınıfsal, ırksal, dinsel muhtevalı eylemlerin bu son noktada yeri yoktur.

İnsanların, yaratıcı düşüncelerine dayalı bir sistem kurmaları, onların dünya görüşlerinin sonucunda oluşmuştur. Dünya görüşü demek varlığın veya evrenin genel bir yorumu ve izahı demektir. Kimileri evrenin bir bilinç üzere planlandığını, bir planlayıcısının olduğunu söyler, bu ilâhî dünya görüşüdür. (ilâhiyat) Kimileri bunu inkâr eder, der ki: “Evren vardır ve maddîdir, her şey gördüğümüzden ibarettir, ona biz yön veririz.” Bu görüş materyalist görüştür. Eğer ilâhî dünya görüşüne inanıyorsak, “Yaratıcıya inanıyoruz ve bizi bir yaratan var ve bizim bir sorumluluğumuz var, yaratanın emirlerine uymamız lazım” deriz, yok eğer materyalist isek; “Hiçbir sorumluluğumuz yoktur, herkes yok olup gidecektir, hayatın tek gayesi zevk ve sefadır, bunu eda etmek lazım” deriz. Bir üçüncü dünya görüşü daha vardır, “idealizm!” Bu dünya görüşü ideallerle bezenmiştir, kendi zihninde mükemmellikler kurarak yaşar, mevcut gerçekleri görmek istemez. O halde anlamlı ve gerçek bir hayat hangi dünya görüşünde vardır? Bir sistem kurmak ve onun eyleminde bulunmak isteyen insanların dünya görüşü elbet ki hesaba katılmalı. Bakış açımızı ve düşünce tarzımızı oluşturmada dünya görüşümüzün etkisi vardır ve belirleyicidir.

İlahî dünya görüşünde biz kuralları keşfediyoruz, bir kural koyucu değiliz. Keşifte teşrîciyiz. Doğru bir eğilim ve doğru bir tatmin; istenen budur, iftihar edilecek şey de budur. Doğru bir eylem ama yanlış bir tatmin de söz konusudur. Nice yüzyıllardır insanlığın mahvına bu yanlış tatmin sebep olmuştur. Konunun anlaşılması için şu örneği yeterli buluyorum: Çocuğun meme emmesi doğru bir eğilimdir, hem de çocuk tatmin olacaktır fakat gerçek meme yerine çocuğa yalancı emzik verirlerse, çocuk olduğu için o, bununla tatmin olacaktır. Görüldüğü gibi bu, bir yanlış tatmindir. Bizim anlatmak istediğimiz de budur, yani sistemler de böyledir. İnsanlığın bir doğru sistem içinde hayat sürmesi doğru bir eğilimdir ve doğru bir tatmindir. Neylersin ki insanlığı yanlış bir tatmine zorlamışlardır ve onunla tatmin olurlar. İşte insanlığın kara yazgısı böyle başlamıştır.