Lutuf Nedir?

Han Ayvaz Adıgüzel 2.08.2022 08:16:16
Küllî mânaların idraki, küllî kanunların anlaşılması ve kavranılması hisse dayalı değil akla dayalıdır. Aslında hisse dayalı zihin de akla dayalıdır. Böylece kişide hem burhanî hem de irfanî toparlanma meydana gelir. Bazen burhanî düşünceye sahip olanlar, irfanî zevke sahip olmayabilirler ama lutuf kaidesi ve inancı her iki boyuta hâvîdir. Burhanî ve irfanî lutfu görmek ve onu anlamak, akıl yetkinliğinin yanında arınmış bir ruh meselesidir. Kendi ruhunun hakikatini göremeyen veya hayattaki olayları anlamadan yaşayan kişinin, kendisine ait bir sermayesi yoktur. Olaylar varlıktır, bazen bir olayda hem soyut hem de somut izler mevcut olabilir. Her bir olay kaybı hazinelere sahiptir, bu hazineler Tanrı lutuflarıdır. Ruh hali ilerlemiş insanlar bu lutufları ayan beyan görür veya hissederler. İşte bu hal lutufun meydana çıkma halidir. Her insanda hilesiz bir zihin ve sapmayan bir azim olursa, saklı olan irfan hazinesi çıkarılır, böylece burhan hazinesi de açılmış olur. 

“Lutuf, küllî mânalardandır ve akla dayalıdır” sözümüzü bir kez daha hatırlatmış olalım. Bir kişi lutfu anlamada aşamalar katetmeli, bu meselenin nihaî noktasına erişmelidir. Allah’ın lutfuna aklî olarak dikkat çekmek, lutfun anlaşılmasında birinci âmildir; çünkü lutfun olduğu yerde aklî deliller de vardır. Bazı güçlü konuların sunulması zordur, bazen kavramlar konuyu eda etmeyebilir. Allah’ın lutfu, talep edip mücâhede edenlerin başı üzerindedir. Eğer bir yerde mücâhede varsa, orada aklın otoritesi vardır. Eğer Allah bir kimseye bir lutuf sunarsa ille de “hakikate yönel” mânasındadır bu. O kişinin dileği şu olur: “Rabbim hakikatler üzerinden perdeyi kaldır.” Böyle bir dilek kişideki mücâhede gayretidir ve aklîdir.

Yazımızda “Lutuf, aklî olsa da onun irfanî yanı görmezlikten gelinemez” dedik. Yani “irfanî toparlanma!” Lutuf bir ihsandır, bunu edep ehli bilir. O inkârcı değildir. Bundandır ki, “Edepsiz, rabbin lutfundan mahrum kalmıştır.” Lutfa inanan kişi yaratılış hiyerarşisini izahta ümitsizliğe düşmez, onlara anlam verir veya anlamaya çalışır. Lutuf bir insan için her şeyin anlamlı kılınmasıdır, buna mânaların yaratılması da denir. Mârifetullah dersinde lutuf, Allah’ın hikmetleri kapsamındadır. Değişik bir döngü olarak hikmete de Allah’ın inâyeti demişlerdir, yani lutfu! Kişi, bu anlamı kapsama çektiğinde, buradan özgün mânalar çıkarır. Allah’ın teveccühü belli bir yöne değildir ve karşılıksızdır, bu yüzden denilmiştir ki, “Allah’ın ihsanına liyakat aranmaz!” Tanrı’nın lutfu, kişinin noksanlığına ve tamlığına göre değildir, o şartsızdır. Teşbihte hata olmasın, “Güneşin onuru, kuşluk vaktinde de grup vaktinde de aynıdır.”

İnsanlar Allah’ı, lutfa olan imanları miktarınca tasdik edip anarlar. Mârifetin esası huzurî bilgidir, bir başka söylemle “vehbî!” Kaynağı “vehhâb” esmâsıdır. Bilginin yücelerden gelmesi budur ve vasıtasız bilgidir bu. Bu durum lutuftan dalgalanır, yüksek ve gaybî kaynaklıdır. Bir şeyin derinliği, onun yüksekliği demektir. Yükseliş mücâhede ile olur, onun sonucudur. Buna “nâil olma” denir. İslâm literatüründe bunun adı lutuftur. 

Yükseliş bir lutuf talebidir, lutuf talep etmek gerek. Salih kişi talep eder, direniş gösterir. Bu dahi Tanrı’nın ona lutfudur. Allah, lutfu tamamlar, o insan için vazgeçilmezdir. İnsana verilen nimetler hak değil lutuftur. Lutfunu artırmak-eksiltmek verene aittir. Biz ona hamdederiz. Her hamdediş bir terfidir, bu hayranlığın en güzel ifadesidir. Allah lutfeder ve onaylar. Mazluma edilen lutuf zâhirde daha bir belirgindir. Mukaddes âyeti burada dile getirelim: “Hayır, o Allah’ın lutfudur, dilediğine verir onu. Allah büyük lutuf sahibidir.”

İmam Hüseyin’in, Allah’ın lutfuna yönelik duası şöyledir; “İlahî, ben senin bütün lutuf ve merhametine ümit bağlayanlardanım, sen kırılan kalbi feraha kavuşturursun, muhakkak ki, inâyet kırık kalplere yöneliktir.” İmam Zeynelâbidîn’in duası da bu yöndedir: “Ey lutfuyla sürçenleri affeden.” Yaratılış bir lutuftur. Varlık âleminde çok sorulan bir sorunun nihaî cevabıdır bu. İmam Muhammed Bâkır’a (ö. 114/733); “Ya İmam! Yaratılışın gayesi nedir” diye sorulunca, işte şu muhteşem cevabı vermiştir: “Yaratılışın gayesi Allah’ın lutfudur” demiştir. Kur’an’daki; “Ancak bana ibadet etmeniz için yarattım” âyeti lutuf cevabı ile bağdaşır. Yaratıcının gayesi olmaz, eğer böyle olursa o zaman muhtaç olma durumu ortaya çıkar. Gayeye doğru gitmek ihtiyacı gidermek içindir oysa Allah münezzehtir, bütün noksanlıklardan. Ancak yaratılmışların gayesi olur. Peki, yaratıcı için ne denir? Onun ancak lutfu var! Bu konuda pratize edilmiş söylem şöyledir: “Âlem niçin yaratıldı; insanların yararlanması için. Peki, insan niçin yaratıldı; lutuf için!” 

Kâinatın her zerresinde lutfun coşkusunu görürsün. Gerçek bir tövbe kişiyi günahsıza çevirir, bu bir inâyettir. Tövbe yolunu katetmek Tanrı’nın lutfuna sığınmaktan geçer. Bütün dinleri kapsayan İslâm’ın son din olma özelliği, ona karakteristik bir sentez gücü verir. İslâm sentez gücünü elde etmiştir; çünkü gelmiş geçmiş bütün dinleri ve doktrinleri tanımış, anlamış ve özümsemiştir ve bu bir lutuftur. Müslüman bu lutfa haklı olarak “inâyet” der. Otantik dualardan birisi de şudur: “Rabbim inâyet eyle.” İşte bu bir lutuf istemedir. İbn Hazm (ö. 456/1064), “İnsanlar Allah’ın lutfuna muhtaçtır, insanların kaderi Allah’ın lutfuna bağlıdır” der.