Ağrı Dağı’nın Iğdır Açısından Turizmin Önemi

Ziya Zakir Acar 27.07.2021 09:48:45
Ağrı Dağı ülkemizin en doğusunda yer alan ve Iğdır’ın yanı başında göğe uzanan, Türkiye, İran ve de Ermenistan sınırında bulunan büyük bir dağdır. 5.137 metrelik rakımı ile Türkiye'nin en yüksek dağı olmaktadır. Ağrı dağının yaklaşık olarak %65'lik bölümü Iğdır ilinde bulunurken, %35'lik kısmı ise Ağrı ili sınırlarında bulunmaktadır. Kuzey kesiminde Iğdır ovası, güney kesiminde Doğubayazıt ve de güneydoğu kesiminde ise Küçük Ağrı Dağı yer almaktadır.

Ağrı Dağı kuzey yamacının tamamı Iğdır sınırları içerisinde olmakla beraber güney yamacında da bulunan Kavaktepe vb köyleri ve mezraları Iğdır İli ait köy ve mezralardır. Küçük Ağrı Dağı’nın Iğdır Devlet Üretme Çiftliği’nden başlayıp Gürbulak sınırına kadar bulunan karakollar ile Telçeker Taburu Iğdır 5. Hudut Alayı’na bağlıdır. Ayrıca Ağrı Dağı Mesafe olarak da Iğdır’ın hemen yakınında yükselmekte, ancak Ağrı İline 160 km mesafededir. 

Ağrı Dağı için Marco Polo, yazılarında “hiçbir zaman çıkılamayacak bir dağ” diye bahsetmişse de kayıtlara göre dağa ilk tırmanış 9 Ekim 1829'da Prof. Friedrich Parrot tarafından gerçekleştirilmiştir. Ağrı Dağı’ndaki ilk bilimsel çalışmalar ise Imhof (1956), Blumental (1958), Birman (1968) ve Arkel (1973) tarafından yürütülmüştür.  İlk kış solo tırmanışı ise 21 Şubat 1970'te eski Türkiye Dağcılık Federasyonu başkanı Dr. Bozkurt Ergör tarafından gerçekleştirildi. Yüksek irtifa dağcılığı ve akut dağ hastalığı üzerine ilk bilimsel tıbbi çalışmalar ise eski dağcılık federasyonu başkanı Prof. Dr. Abdülmecit Doğru ve Muzaffer Erol Gez ile birlikte dağın zirvesinde 3 gün 3 gece kalarak gerçekleştirildi. 
Ağrı Dağı, Yahudilik ve Hristiyanlık inançlarına göre Büyük Tufan'dan sonra Nuh'un gemisine ev sahipliği yapması dolayısıyla efsanevi özelliği olan bir dağdır. Tanah ve Eski Ahit'teki Yaratılış kitabında anlatıldığı üzere Nuh'un gemisinin karaya oturduğu dağ bu dağdır. Kur’an’da Nuh'un gemisinin "Cudi'ye oturduğu" belirtilmektedir.  1950'li yıllarda, havadan çekilen fotoğraflardaki gemiye benzeyen şekiller Nuh'un gemisinin bulunduğu yönünde yorumlandı, 

Ağrı dağı ülkemizde yer alan Anadolu Yarımadası ve de Avrupa'nın en yüksek doruğu olmaktadır. Yaklaşık olarak 4000 metreye dek bazalt daha sonra da yükseklikte bir takım andezit lavlarından oluşan volkanik bir dağ olma özellikleri göstermektedir. Ağrı Dağı'nın doruğunda bir örtü buzulu yer almaktadır. Doğu kısmında “Serdarbulak Yaylası” ve yanı başında 3896 metre yükseklikte bulunan Küçük Ağrı Dağı yer almaktadır. Ağrı dağı yüksekliği günümüzde gerek buzulları, insanları ve değişik yapısal görünümleri ile gerek ise kar sınırına kadar kalın kaplı otlukları ve de dağ çayırları ile de ilginç ve bir o kadar da çekici bir görünüm şekline sahiptir.

Ağrı Dağı yalnızca dağcıların kutsal mabedi değil, inananların da Hac yeri olarak ziyaret ettiği bir dağdır. Türkiye'nin Çatısı olarak adlandırılan Ağrı Dağı, dört ülke toprağının sınırlarının birleştiği bir noktada olması sebebiyle de benzersiz bir dağdır. Açık havalarda Türkiye, Ermenistan, İran, Nahcivan, Azerbaycan, Gürcistan, Kafkasya görülebilir. Iğdır Ovası’nın güneyindeki Büyük Ağrı Dağı ülkemizin dağ turizmi yönüyle yüksek bir potansiyele sahip dağlarından birisidir. Bu volkanik dağ, dağcılık sporu ile uğraşanların aradığı tüm özelliklere sahiptir. Ancak ne yazık ki Ağrı Dağı nimetlerinden yöre insanları faydalanmamaktadır. 

Nûh’un gemisinin Ağrı dağında bulunduğu inancı, pek çok kişiyi bu dağa tırmanmaya sevk etmiştir. Diğer taraftan misyonerlik faaliyetleri ve Ağrı dağının stratejik mevkii sebebiyle taşıdığı önem bu faaliyeti hızlandırmıştır. Bazı kaynaklarda Ağrı dağına tırmanmanın 1700 yıllarına kadar götürülmesine rağmen, dağa ilk çıkanın Frederic Parrot olduğu ifade edilmektedir. F. Parrot, 1829’da Ağrı dağına tırmanmış ve Nuh’un gemisinin bulunması muhtemel 200 adım çapında bir düzlükten bahsetmiştir. Parrot’dan başka 1834 ve 1843’te Antonomoff, 1845’te Wagner ve Abich, 1850’de Albay Chodsko, 1856’da Stuart ve Monteith Ağrı dağına çıkmışlardır. 1876’da James Bryce dağa tırmanmış ve 4000 metrede lav yığınları arasında dört ayak (121,92 cm.) uzunluğunda, beş inç (12,70 cm.) kalınlığında yontulmuş tahta parçası gördüğünü iddia etmiştir. 1893’te Ağrı dağına çıkan Kudüs Başdiyakosu Dr. Nuri, geminin orta bölümünün buza gömülü vaziyette bulunduğunu, çok kalın ve koyu kırmızı renkteki kalaslarının 30 cm. uzunluğunda çivilerle çakılı olduğunu öne sürmüştür. Böylece XIX. yüzyıl başlarından itibaren Ağrı dağı ile ilgili faaliyetler artarak devam etmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında Vladimir Roskovitsky adlı bir Rus pilotu, Ağrı dağının 25 mil kuzeydoğusundaki yamaçta bir gemi kalıntısı gördüğünü, geminin 1200 m. uzunlukta ve direklerinin de sağlam olduğunu bildirmekteydi. II. Dünya Savaşı sırasında, Ağrı üzerinde uçan bir Sovyet pilotunun yarı yarıya batmış bir gemi gördüğünü açıklaması üzerine olay yerine gönderilen araştırma ekibi, kömüre benzer bir ağaçtan yapılmış, iyice çürümüş 1200 m. uzunluğunda bir gemi bulduklarını ileri sürmüşlerdir 
1937’de Binbaşı Cevdet Sunay, on beş subay ve elli erle birlikte Ağrı dağının zirvesine ulaşmıştır. Bu heyet, iddiaların aksine, Nuh’un gemisinin enkazına rastlamamıştır. 23 Temmuz 1968’de Albay Turhan Selçuk Başkanlığında on sekiz subay, on altı astsubay ve yüz on iki erden oluşan heyet zirveye çıkmıştır. Yakın geçmişte ise Amerikalı astronot Irwin birkaç defa dağa tırmanarak gemiden kalma parçalar bulduğunu iddia etmiştir. Ancak bütün bu iddialara karşı Nuh’un gemisinin kalıntılarının Ağrı dağında bulunduğuna dair şimdiye kadar hiçbir müspet delil ortaya konamamış olması dikkat çekicidir.

Ağrı Dağı’nın Türk kültüründe de önemi çok büyüktür. Orta Asya steplerinin zirvelerinde tarihe adım atan atalarımız, başında dumanların hiçbir zaman eksik olmayan dağları, yaşamları boyunca sırtlarını dayayabilecekleri bir mekân olarak görmüşlerdir. Köroğlu’nun sazına ve sözüne yansıyan:

“Hemen Mevla ile sana dayandım,
Arkam sensin, kalem sensin dağlar hey” sözünde Mevla’dan sonra dağlara sığınmışlar. Türkler sadece sığınılacak bir mekân olarak değil, aynı zamanda kutsal bir yer olarak da görmüşlerdir dağları. Bu sebeple her Türk boyunun kendine ait kutsal bir dağı olmuştur. Eski Türk inançlarında dağlarda mukaddes ruhların yaşadığına inanılırmış. İslamiyet’ten sonra bu inanç İslami değerlerle birleşmiş, dağlar Türk boyları arasında önemini ve kutsallığını korumaya devam etmiştir. 
Tanrı Dağlarının eteklerinden kopup gelen Türk boyları, Anadolu’da karşılarına çıkan bu ulu dağa, Yakut Türkçesinde Tanrı anlamına gelen “Ağr” adını vermişlerdir. Ayrıca kurultaylarını Ağrı Dağı eteklerinde yapmışlardır.

Bir başka efsaneye göre Anadolu Türklerinin ataları Oğuzların, Tanrı Dağlarının eteklerinden Ağrı Dağının eteklerine uzanan yolculuğu da dağla ilgili bir olaya dayanmaktadır. Ağrı Dağı dimdik duruşuyla Ülkemizin sınırlarında nöbet tutmaktadır.

Büyük Ağrı’nı kuzey batı yamacında 4000 metre yükseklikte Küp Gölü adında bir krater göl vardır. Dağ sünger gibi kendi suyunu içine çekerek emer. Dağın emdiği suların bir kısmı Serdarbulak, Yakup, Örtülü ve Topçatan kaynakları ile dışarı çıkar. Tabakhane denilen yerden çıkan kaynak, Devlet Üretme Çiftliği’nde İran Sınırında ortaya çıkar. Burada Iran Şahı Rıza Pehlevi Eşi Süreyya anısına bir çeşme yaptırmış ve Türklere hediye etmişti. Zaman içerisinde mevcut çeşme yıkılmış. Aralık İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüm döneminde İlçe Kaymakamı Sayın Hakan HAKYEMEZ Bey’in katkılarıyla Ahlat taşından aslına uygun olarak yaptırdık.

Ağrı Dağında birçok vadi, yükselti ve tepeler, şelaleler, mağaralar, pınarlar, değişik türde yüksek rakımlarda birçok çeşit flora bulunmaktadır. Çeşitli yabani hayvanlar mevcut. Küçük Ağrı Dağı eteğinde “Büyük Orman” ve Küçük Orman” adı altında huş ve diğer çeşitlerde ağaçlardan oluşan ormanlar bulunmaktadır. Ayrıca Korhan Yaylası kuzeybatı doğrultusunda önemli derecede orman mevcuttur.

Ağrı Dağı kuzey yamaçlarında birçok derin vadiler bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi 5000 rakımda “Cehennemdere Vadisi”, 3500 rakımda “Çılkan Vadisi” (Tarihi Yakup Peygamber Manastırı Cehennem Vadisi ile Çilkan Vadisi arasında bulunan düzlüktedir). 3200 rakımda “İsik Vadisi”, 3000 rakımda “Acı Vadi”, 1600 rakımda “Acemi Vadisi”. “Ayı Beyi Vadisi”. 1900 rakımda “Timur Vadisi”, 2000 rakımlı “Hıdır nebi Vadisi”, “Pınar Vadisi”, “2500 rakımlı “Kando Vadisi” gibi vadiler bulunmaktadır.
Yine kuzey yamaçta; Tekaltı Dağı: (2240 m), Ortaköy Kırmızı Tepe: (1000 m) Boralan Kırmızı Tepe: Haydar Dağı: (2065 m), Kazan Tepe: (2080 m), Arpa Tepe (1525 m) Bekçiler Tepesi: (1740 M), Mıhtepe: (4200 m) gibi tepeler ve yükseltiler mevcuttur. 

Bahar olduğunda Büyük Ağrı Dağı’nda bulunan karlar erimekte ve aşağılara doğru dökülmektedir. Birkaç yerde önemli şelale oluşur. 4000 rakımda “Karnıyarık Şelalesi” 1440 rakımda “Cin Şelalesi, 2150 rakımda “Yakup Peygamber Şelalesi”: 2070 rakımda “İkisu Şelalesi” 2250 rakımda” Kızılkaya Şelalesi” 2700 rakımda “Levent Şelalesi” 2600 rakımda “Kara Şelale”, 3800 rakımda “Urartu Şelalesi””, 1780 rakımda “Boğaz Şelalesi”, 1750 rakımda “Kando Şelalesi”, 2450 rakımda “Çilkan Şelalesi”, 2340 rakımda “Kızltaş Şelalesi” ve “Şip Şelalesi”

Yine Ağrı Dağı Kuzey yamacınca (Iğdır tarafında) Büyük ve Küçük Ağrı Dağı arasında Serdarbulak gölü bulunmaktadır. Ağrı Dağı kuzey yamacında ise meşhur Küp Gölü bulunmaktadır. Urartular döneminde buradan Korhan Yaylasına kilden yapılan kanallarla su getirilmekteydi. Diğer göl ve göletler ise şunlardır: Yukarı Korhan Göleti, Alihaçko Göleti, Küçük Ağrı Dağı Göleti, Mihtepe Gölü.

Süt Pınarı, Yenidoğan Pınarı, Buzhane Pınarı, Yakup Peygamber Pınarı, Serdarbulak Pınarı, Kız Pınarı, Hasan Pınarı, Hıdırlı Ziyaret Pınarı, Mehmet Pınarı, Tekaltı Pınarı isimlerinde su kaynakları bulunmaktadır. 
Boz Ayı (Ağrı Dağı ormanları), tilki, Vaşak (Küp Gölü, Ağrı Büyük Orman, Devlet Üretme Çiftliği sazlıkları), Kurt, Çakal, Domuz, tavşan, Porsuk, kızıl geyik (Büyük ve Küçük Ağrı Dağı ormanları) Kaplan (Büyük ve Küçük Ağrı Dağı ormanları), Dağ keçisi, yaban koyunu, yabani atlar (Ağrı Dağı) Yurdumuzdaki üç Arap tavşanı türünden biri olan bu tür, Türkiye de sadece Iğdır Ovası’nda görülebiliyor. Aralık tan 6-7 km mesafede Yenidoğan yolu üzerinde Arap tavşanı görmek mümkündür. Nahcivan yolu üzerinde geceleri Kukumav (Athene noctua), son derece nadir bir avın başından başlayarak akşam yemeğini yerken görmek mümkündür.  Bu nadir tür ise dünya üzerinde sadece Iğdır Ovası ve komşu sınır kesimlerinde yaşayan Meriones dahli adlı çöl sıçanıdır. Çevreyolunda bölünmüş yolun kenarlarında bazen yere yatmış duran Kocagöz (Burhinus oedicnemus) görmek mümkündür. Küçük Ağı dağı zirvelerinde geyiklere ve yabani keçiye rastlanır. Küçük Ağrı dağı kuzey eteğinde bulunan Büyük Orman diye adlandırılan huş ve meşe ağaçlarından oluşan ormanlık alanda ayı, kurt ve tilki çok sayıda bulunmaktadır.  
Ayrıca 2013 Yılında keklik popilasyonunu destekleme amacıyla, Büyük ve Küçük Ağrı Dağı eteklerine 1000 adet keklik doğaya bırakılmıştır. 2014 Yılında; Doğu Koruma Milli Parklara Genel Müdürlüğü doğaya yaban hayvan yerleştirme çalışmaları kapsamında Gaziantep Erikçe Ceylan Üretme İstasyonundan 51 adet getirilerek Devlet üretme çiftliği civarında doğaya bırakılmıştır. 

Ağrı Dağlarının kuzey yönünden Ovaya doğru inilince Tarlabaşı Köyü civarlarında genellikle Kuzgunlar (Corvus corax) çokça görülür. Yine Yenidoğan Köyünden aşağılara doğru inildikçe Kuyrukkakan (Oenanthe oenanthe) kuşu sıkça görülmektedir. Bu mevkilerde Keten Kuşu (Carduelis cannabina), Arı Kuşları (Merops apiaster), Yalıçapkını (Alceda atthis), Kum Kırlangıcı (Riparia riparia), Kerkenez (Falco tinnunculus), sürü halinde Tarla Kirazkuşu (Emberiza hortulana), Kara Kızılkuyruk (Pheonichurus phoenichurus) görmek mümkündür.  
Aralık İlçesi Devlet Üretme Çiftliği sınırından başlayarak Küçük Ağrı Dağı doğu yamacı etekleri, Doğubayazıt sınırına kadar askeri yasak bölge kapsamında olduğundan bu alanlarda avlanma olmadığından önemli derecede kuş çeşidi ve yabani hayvan çeşidi bulunmaktadır.
Serdarbulak yaylası doğusunda yöre halkının “Şerbe Mağarası” ismiyle andıkları bir mağara bulunmaktadır. Söylentilere göre mağara İran topraklarına kadar uzunluğu devam etmekteymiş. Hudut emniyeti için Mağaraya dinamit yerleştirilmiş ve geçit iptal edilmiştir. Şu anda 35-40 m kadar uzunluktaki mağarada 1000 kadar Uzun kanatlı Yarasa (Miniopterus schreibersii) ve 10-15 kadar Farekulaklı Küçük Yarasa (Myotis blythii) bulunur. 
Ağrı dağı; âşıkların gelip, eteklerine yüz sürdüğü ulu bir dergâhtır. Tepesinde eksik olmayan ¨ bulutlar, gönülleri göklere ¨ çeker. Tarihin, coğrafyanın bir kader biçtiği konumda; Hazar denizinden su içip, Ağrı’da nazlı uçuşunu yapan, Kafkaslardan haber, selam getiren kuşların donendi giderin bir geçmişe sahip bir kültür¨ un simgelerinden kurdun, yükseklerinde dolaştığı˘ özel bir mekândır.
Ağrı Dağı Türk Kültür ve edebiyatında ön safhada yerini almıştır. “zamana geçit vermemek, Ağrı’nın sesinin her sesi bastırması, Ağrı’nın gökçe gülümsemesi; Kuş’un Ağrı’da uçması, seslenince ödleklerin kaçması, gölgenin bey çadırınca olması, suyunu Hazar’dan içmesi; Kurd’un Ağrı’da gezmesi, ün edince göğün ikiye yarılması, ufkunda karganın yarasanın uçmaması çobansız sürüye çobanlık etmesi; Yel’in Ağrı’da esmesi, estetiğinde toz mu, kar mı kaldırdığını bilmesi, tar sesini ve bahar sesini Ağrı’ya sarması,” gibi ifadelerde Türk Mitoloji ve destanlarında geçen olağanüstü liderlere ve kahramanlara, zaman ve mekân içinde fethedilen geniş bir coğrafyaya, sonsuz ve sınırsız ufuklara duyulan milli bir “özlem” vardır. Bu duyuş ve düşünüşler hayal değil, güzel bir umuttur.
Bahaettin Karakoç, Ağrı Dağı şiirinde, Iğdır İl’imizden gördüğü Ağrı dağının tasvirini yapıyor. Göze ve gönüle birlikte hitap eden bu tasvirde şair, Ağrı dağının maddi yapısı üzerinde fazlaca fikir ve duygu yoğunluğuna girmeden, şahıslandırdığı, duruşu ve heybetiyle bir mürşide benzettiği dağın manevî cephesini ele alıp, onun iç âlemine ait yapı ve fonksiyonları üzerinde derinleşiyor.
IĞDIR’ a inince ilk onu gördüm:
 Yerle gök arasında bir tek düğüm.
 Çevresi masmavi, başı bembeyaz
 Mevsimin perçemi takvimde son yaz
 Taş, toprak, kaya değil, AĞRI ışık
 Secdeden doğrulmuş dağ olmuş âşık.
 Fiziğini aşmış bir aşk sultanı,
 Rabbiyle konuşur günün her an’ı.
 Gün batarken az kırmızı, çokca mor
 Sanırsın zamana geçit vermiyor
 Gönül çizgisinde tutmuş güneşi,
 Her sesi bastırmış AĞRI’ nın sesi.


“gözlerin, belirlenmiş bir vakte kadar Ağrı’da asılı kalması, yaşanılan sevdanın düş kadar renkli, masal dünyası kadar tatlı olması, hep bu iç huzurun dışarıya akseden tezahürleridir.

KUŞ ona derim ki, AĞRI’ da uça,
Bir gıy çektiğinde ödlekler kaça;
Konunca çığ kopa, kalkınca kaya,
Av diye atıla gökteki aya...
Gölgesi olmalı bey çadırınca,
Acı çektirmeye can aparınca.
Kalkarken AĞRI’ yı kuşatan duman
Ne işe yarıyor, bilmeli zaman.
Kuş ona derim ki konduğu dalı
Gönlüyle kuşatıp ırgalamalı
Ve suyunu HAZAR’ dan içmelidir,
Uçunca hep AĞRI’ da uçmalıdır.