Nesimi’yi Unutmak

Ziya Zakir Acar 14.12.2019 11:54:00

İslam ve Türk tarihi, dünya tarihinin yüz akıdır. İnsanlığın geçmişinden onu çıkarırsanız, geriye sadece karanlığın hikâyesi kalır. Ne yazık ki biz, bu tarih farkını fark etmedik. Tarihimiz olan talihimize küstük. İnsanımız ile tarihimiz arasına girenler onu yağmaladılar. Yağmalanan tarihimiz bugün Avrupa’nın başkentlerinde müzelerde bulabiliriz. “Oysaki tarih geleceği aydınlatmak içindir.”

Ünlü Şairimiz Yahya Kemal’in diliyle:

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan.

Bahseder gerçi duyanlar bir onulmaz yaradan;

Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;

Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük.

Sızlatır bazı saatler dayanılmaz bir acı,

Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı.

Ruh arar başka teselli her esen rüzgârda.

Milletler de ağaçlar gibi köklerinin gücü kadar yaşarlar. Müşterek hafızamız olan tarihimize sırtımızı döndük. Günü birlik yaşamaya, sabun köpüğü ömürlü modalara takılmaya alıştık.

Seyyid İmâdü’d-din Nesimi, İslâmî Türk edebiyatının büyük şairlerinden olup, divan edebiyatının kuruluş yüzyıllarında yaşamış, bu kuruluşta büyük emeği olmuş, bu edebiyatta kullanılan “mazmunları klişeleştirmiş”, daha gençliğinde çeşitli şairlere tesir etmiştir. Kendisine de nazireler yazılmış, şiirlerini “samimi bir inanç” ve “lirik bir ifadeyle” dile getiren, coşkun duygu ve sanat dehasına sahip bir şairimizdir.

Nesim 15.yy. Azerbaycan yöresi ve Türk Dünyası sahası şairlerindendir. Klâsik Türk şiirinin kuruluş ve gelişmesine katkıları tartışılamaz. Özellikle Fuzuli’nin söyleşinde hâkim unsur olan lirizm ve samimiyette kendisiyle aynı sahadan olması hasebiyle Nesimi’den öğrenilmiş pek çok unsur bulabiliriz.

“Gel gel beru ki savm u salâtın kazâsı var//

Sensiz geçen zamân-ı hayatın kazası yok” beyitiyle Seyyid Nesîmî tesirinin ulaştığı noktalar çok önemlidir.

Murat Bardakçı’nın “Suriye, derisi diri diri yüzülen şairden, altı asır sonra özür diledi” başlıklı köşe yazısı mevcuttur. Murat Bardakçı’nın verdiği bilgiye göre bir kasım ayında Suriye’nin Halep şehrinde büyük Türk şairlerinden Seyyid Nesîmî (ö. 1418) ile ilgili bir kongre düzenlenmiş. Bardakçı’nın da yeni muttali olduğu bu kongrede, “Ene’l-Hak” (Ben Hakk’ım) dediği için Nesimi’nin 1418’de Halep’te derisi yüzülerek öldürülmesinden dolayı, Halep müftüsü Dr. Mahmud Akkam, Azerbaycanlı Türklerden özür dilemiş.

Nesimi hakkında fetva verildi ve Halep'te 1417'de diri diri derisi yüzüldü. O sırada bile şiir söylemekten geri durmadı:

‘‘Sırr-ı selhinden Nesîmî'ye suâl ettim dedi:

Reh-neverd-i Kâbe-i ışkız budur ihrâmımız’’

Yani ‘‘Nesîmî'ye derisinin yüzülmesindeki sırrı sordum; cevabı aşk Kâbe’sinin yolcularıyız, Kâbe’yi tavaf ederken ihram niyetine derimizi giyeriz oldu’’ dedi ve bu mısralar Türk Edebiyatı'nın en muhteşem ifadelerinden biri olarak kaldı...

Seyyid Nesîmî de kimmiş” diyorsanız söylediği şu birkaç beyte kulak vermeli:

“Her bî-hüner, ensâb ile mansıbları tuttu,

Sâhip-hünere mansıb u idrâr bulunmaz.”

[Hünersizler soy-sop yoluyla mevkileri tuttular, hüner sahiplerine yer kalmadı.]

Her kişide bir cübbe vü destâr olur ammâ,

Bin başta bir lâyık-ı destâr bulunmaz.

[Herkeste cübbe ve sarık olur ama bin baş içinden sarığa layık bir kafa çıkmaz.]

“Onca kişiler dâvî-i İslâm eder ammâ,

Tek arada bir haç ile zünnâr bulunmaz.”

[Nice kişi İslâm davası güder ama (kâfirle) aralarındaki tek fark (boyunlarında) haç, (bellerinde) zünnâr bulunmamasıdır.]

“Çün çarh-ı felek câhil ü nâdân sever oldu,

Pes lâ-cerem uş fazla harîdâr bulunmaz.”

[İnsanlar artık cahilleri seviyor, faziletin müşterisi kalmadı.]

“Ey âhiretin dârına âşık, bu saraydan,

Geç kim bu geçer arsada ol dâr ele girmez.”

[Ey ahiret evini sevdiğini söyleyen, önce dünya sarayını bırak. Çünkü bu arsada o ev ele geçmez.]

Aruzu en iyi şekilde kullanan Nesimi, ayet ve hadisleri şiirine katmada (=iktibasta) çok ileri giden bir şairdir. Bu açıdan Türk edebiyatında Nesimi gibi başka bir şairin bulunmadığını görürüz. Tasavvufa şiirlerinde en geniş şekilde yer veren şairlerin önde gelenlerindendir. Bu yönü ile de tesiri başta Erzurumlu İbrahim Hakkı olmak üzere hemen her şairde görülür. Mansur'u dilinden düşürmez ve ona şiirlerinde geniş yer verir.

Ben yitirdim, ben ararım, yâr benimdir kime ne

Gâh giderim öz bağıma gül dererim kime ne

Gâh giderim medreseye ders okurum Hak için

Gâh giderim meyhaneye dem çekerim kime ne?

Ah Yezid, seccadeni al yürü mescid yoluna

Pir eşiği benim Kâbe’m kıblegâhım kime ne

Gâh çıkarım gökyüzüne hükmeder kaftan kafa

Gâh inerim yeryüzüne yâr severim kime ne?

Kelp rakip böyle diyormuş güzel sevmek pek günah

Ben severim sevdiğimi, günah benim kime ne

Nesimi'ye sordular, yârin ile hoş musun?

Hoş olayım, hoş olmayım, o yâr benim, kime ne?

Rahmetle Anıyoruz.