وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
“Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dönüş de ancak O'nadır.”(Nur/42)
Beşer kuvvet ve kudretinin sınırlı ve sebeplerle mukayyet olması nedeniyle kâinatta değil sadece dünyada Mülk üzerinde sınırlı hâkimiyeti ve malikiyeti söz konusudur,
Hakikatte Sadece dünyada değil kâinatta mülkün mutlak bir sahibi var o da Allah’tır. Mülkün İnsan üzerinde bıraktığı psikolojik rehavet O’nun ebedi bu rehavete sahip olmasını nefis O’na telkin eder, bu türden bir telkinat da Ebedi mekan olarak dünyayı hayal eder, ve kişiyi nefsinin kölesi olarak bencillik deryasına çeker ve bu deryada her türlü müşkülatın müsebbibi oluverir.
Oysa; “AKIL” Kitabı kerimde ifade edilen “Her nefis ölümü tadacaktır. İfadesinin İnsan Hayvan ve bitkilerde fiilen Müşahede ve tecrübelere dikkat çeker ve ferdi bu kölelik zindanından uzaklaştırmaya çalışır. Dünyadaki ıstıraplarımızın büyük bölümü nefsin bize ölümsüzlük telkinatından kaynaklanıyor ve bunun altından yalan, hile, zulüm, biganelik, hırsızlık denen akli çelişkilerle bencillik ve Çağdaş psikolojide Narsizm denen ben merkeziyete tekabül eden tüm saplantıların sebebi oluverir.
İşte bunun için Hz. Ali(as) “Akıl ve nefsi baş başa bırakırsanız nefs aklı yutar, Aklınızı İmanla koruyun.” İfadeleri bir realitenin önsözleridir.
Bu psiko sosyal önermeyi kısa bir örnekle izah edelim,
Faraza bir kamu kurumunda yetkilisiniz önünüze gelen bir dosyaya sadece bir imzanız alınacak ve bu imzanıza mukabil on milyonlarca bir menfaatin sahibi olacaksınız, Bu durumda nefs akla hitap ederek gözünü kapat bu imzayı at ve sonuçta gelen paradan bir miktar xayır hesenat birkaç yoksul ve garibin gönlünü alman seni temizler,Nefs aklı aldatır ve sonuç nefsin galibiyeti aklın mağlubiyeti ile sonuçlanır,
Fakat Kesin bir yakin ve iman gönüllerde devrede olursa Bu senin değil senin olmayana el uzatma bu menfaatin altnda toplum ve nice fertlerin hukuku var sonuçta hakimi ve şahidi Kadir-i Mutlak olan bir mahkemenin muhatabısın telkinatı ile nefsin kandırdığı aklı imanın hakikatleri ile aklı ikna eder ve sonuç imanın zaferi ile sonuçlanır.Beşer her zaman bu türden bir fotoğrafın muhattabıdır,İman kesin bir yakin ile gönülde yer edinmişse aklı koruyan bir kalkandır.
Abdal Yunus(ra) dinleyelim “Mal sahibi Mülk sahibi hani bunun ilk sahibi, Mal da yalan Mülk de yalan, gel biraz da sen oyalan”
"Cömert kişi Allah'a yakındır, cennete yakındır, insanlara yakındır ve ateşten uzaktır. Cimri ise Allah’tan uzaktır, cennetten uzaktır, insanlardan uzaktır ve ateşe yakındır."(Hz. Ali as)
İnsanlar Allah'ın rahmetini düşünmekle ve bu rahmetin boyutlarını idrak ettiği an nekes, Bencil ve cimrilik sendromundan kurtulup rahmet deryasının sakini olduğu an insanlar, Hayvanlar ve diğer canlılar için yaşam hikâyesi Erdemlerle kuşatılmış bir kişilik muhakkak ki, Rahmanın rahmetine müstahak ve mazhar olacaktır.
Aksi halde imam Ali(as) dediği gibi "İnsanlara faydası olmayanı ölülerden sayın gitsin"
İslam'ın sosyal dayanışma kültürü empati kökenlidir. Ve bu müessesenin işleyişini toplum bireyleri hiç bir kurumsallaşma cihetine gitmeden birebir işletirler. Bunun dinamikleri kültürdeki dünyanın geçiciliği ve ahiretin de ebediliği Mantığındaki İman ve inanç bütününden hasıl olur.
İşte İslam’ın ölümsüz öğretileri "Dünya ahiretin tarlasıdır “tam da bu eksende ölümsüz bir hayat ile sonsuz nimetlerin mekânının adresi burası değil diye bir mantık üreterek mevcut hayatın geçiciliği ve mülkün geçici sahiplerine telkin ederek sosyal hayata dinamizm katar.
İşte bunun için İmam Ali (as)
-Mal cimride;
-Silah korkakta,
-Karar zayıfta olursa işler bozulur.
Hz Ali(as) bireysel yaşam tarzı üzerinden “Biri sana kötülük yaparsa sen O’na iyilik yaparak eziyet ver..” diyen bu yüce ruhların pratikleri sözlerinin aynası olmuştur ki, Kendisine gelen sütü Önce Mübarek kafasına kılıç vuran İbn-i Mülcem’e verilmesi bu meyanda iyi bir örnektir, Yusuf(as) kardeşlerinin ihanetini affetmesi bu meyanda iyi bir örnektir. Bu tür örnekler ne batının hümanizmasında ne de doğunun kardeş katili sözde Müslümanım diye geçinen padişah saraylarında pratikleri yoktur.
Çağdaş Ahlak, Psikoloji ve Pedagogları şaşırtan hayrette bırakan İmam Ali(as) örneği yüce ruhlu Evliya ve Enbiyaların insanların davranış biçimidir İmam Ali(as) psikolojisini inceleyen batılı bilim adamları “Bu insan katl edilmeseydi bin yıl yaşardı.” Gibi bir kanaatlerinin karşılığı vardır elbet.
Muhalefetteyken muhafazakârlaşan iktidardayken devrimcileşen tek insandır.
İşte bunun için yüce Allah "Altın, gümüş ve malı biriktirip cimrilik yaparak paylaşmayı unutan beşere biriktirdikleri ebedi ve sürekli ve baki olan hayatta ısıtılıp dağlama malzemesi olarak kullanılacaktır" İlahi uyarı ikazı ve telkini ile insan rahmani ve cömert bir eksende yaşaması için uyarılmıştır.
İslam sefaleti öngörmediği gibi, zenginin şımarıklığını da kabul etmez,
Şüphesiz seni iki şey anlatır, Hiçbir şeyin yokken gösterdiğin sabır, Her şeyin varken sergilediğin tavır.
Peygamber(sav) me kıyamet gününün sıkıntılarından nasıl kurtulacağız sorusuna verdiği cevapta “İnsanlara yardım edin ve ödünç verin.”
Başka bir hadiste “Sadaka vermek bir sevaptır, birine borç vermek on sevaptır.”
İmam cafer-i Sadık(as) “En üstün sadaka yanan bir ciğeri soğutmaktır.”
Bu öğretilerle yaşayan bir toplum güçlü bir sosyal dayanışmanın, Bir gövdenin azaları olmanın dinamiklerini her ünitede yaşarlar, Kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih eden bir sosyoloji yalakalığı, yoksulluğu, hırsızlığı, rüşveti, ve ahlaken zafiyet kabul edilen hiçbir gayrı ahlaki girişime tevessül etmez, Böyle bir ülkenin adalet üniteleri işsizlik mekanları olurlar.
İslam beşeriyet ailesine kesinlikle tekelci ve bencil olmayı yasaklayan mükemmel bir vasat insan olmayı telkin eder, doğal olarak böyle bir kültürle yaşayan toplumlar idari yasalarını da bu eksende işletmek zorundadır. Böyle bir toplumda fakirlik denen zillet de beşerin hayatından çekilir şeref ve haysiyet herkesin erdemi olarak hakimiyetini ilan eder.
İmam Ali(as) "Fakirlik bir kişilik olsaydı neye mal olursa olsaydı o'nu katlederdim" ifadesi işte bu onura şamildir.
Zenginlik veya fakirlik literatürde şeref, Onur, değer ve üstünlük ölçüsü olarak görülmemiştir.
Yine İmam Ali(as) dinleyelim,
"Kıyamet Günü ateşin Yakıtı, Malını yoksullardan esirgeyen Zengin ve Dinini Dünya'sına satan Alimdir.!"
Üstünlük takvada ise takvayı da Allah rızasında aramak gerekir.
Yine Hz. Ali(as) ı dinleyelim;
" Bir insana zenginliğinden dolayı hürmet eden, Ya da; fakirliğinden dolayı hor gören kişi, Allah (C.C) katında sonsuza dek lanetlenmiştir." Doğal olarak lanete uğramış kişiyi kesin olarak malı mutlu edemez. Hakikatte biriktirdiği Mal burada da ötede de kendisi için sıkıntının, kederin bulunmaz sebebi ve aracı olacaktır.
Beşeriyetin modern medeniyetinde mükemmel araçlara sahip olsalar da bir şeyi öğrenemediler veya öğretmediler o da “PAYLAŞMAKTIR”
“Mala mülke mağrur olma, deme var mı ben gibi,
Bir muhalif rüzgar eser savurur harman gibi”
(Mevlana ra)
Cimriler mülkü Amaç olarak kabul ettikleri sürece fakirler de bu cimriliğin Muhatabı ve araçlarıdır, Oysa mülk ‘ün Gerçek sahibi Allah ise ki öyledir, bizim için mülk ‘ün araç olma konumunda kalması gerekmez mi?
Dünyadaki savaşların ve ölümlerin baş nedeni Cimrilik ve paylaşmayı unutan insanlıktır. Bugün dünyada bir milyar açlıktan kıvranan varsa; bir milyar insan da Patlayana kadar tokluktan(Obezite) den ıstırap çekiyorsa bunun nedenlerini de idrak etmek gerekmez mi? İşte bundan dolayı karnı aç olandan korkmayın karnı dolu olandan korkmak lazım. Çünkü kitlesel açlığa mahkûm edilenlerin müsebbibi bireysel iştaha sahip doymak bilmeyen toklardır.
Kimseye vaki değildir mül-u devlet Sim-u Zer,
Bir harap olmuş gönlü tamir etmektir hüner.
“En kötü kombinasyon dolu bir mide ve boş bir kafadır.”(Aliya ra)
Mülkün tapusunu bölüşemeyen insanlığın halini Mevlana(ra) dan dinleyelim,
"Mal sizin değil niye bölüşemiyorsunuz, Can sizin değil, niye vuruşuyorsunuz."
Mülk'ü Rıza-i ilahiye vesile ve araç kılanlara selam olsun..!